11 Mart 2021 Perşembe
Kitap Oburunun Masasından-2
Hafta sonunda başlayıp bitirdiğim kitapların biri kısa bir roman olan 'Aziz Bey Hadisesi' oldu..
Ayfer Tunç'un bu romanında da anlatım ,artık bildiğimiz üzere, hayat yolunun yorgunlarından bir kahramanın üzücü,ezici hikayesine dayanıyor..
Annesine zulmeden babasıyla zıt giden,annesinin gözbebeği olan,ama bir baltaya sap olamayan Aziz ,güzel,her görenin hayran kaldığı bir delikanlıdır..
Okuldan sıkılır,çalışma hayatından sıkılır..
Sıkılmadığı şey arkadaşlarıyla meyhanelerde eğlenmektir..
Dedesinden kalan ve kendi kendine öğrendiği tamburla bu eğlencelerde aranan bir insandır..
Sevdiği Maryam'ın ailesiyle birlikte göçtüğü Beyrut'tan yazdığı ısrarlı aşk mektuplarından birindeki çağrıya,babasının bir kavga ardından onu evden kovmasıyla uyar ve Beyrut'a gider..
Parasız pulsuz çıktığı bu yolculuk öncesinde bilmediği bir şey de, oğluyla kocasının kavgalarını yüreği ağzında izlemek zorunda kalan çaresiz annesinin,evden kovulan oğlunun kapıyı vurup çıkışının ardından yığılıp kalması ve son nefesini vermiş olmasıdır..
Aziz dilini bilmediği o memlekette araya araya Maryam'ı bulur..
Çok mutlu üç gün geçirirler..
Sonra Maryam ortadan yok olur..
Aziz'e doymuştur..
Zaten Aziz'den çok aşkın kendisine âşıktır..
Ortada kalan Ziya,kederini yanındaki dede yadigarı tamburuna döker..
Sesi işiten otel katibi de onu Beyrut'taki başka bir kaçakla tanıştırır..
Türkiye vatandaşı bir ermeni,işlediği suç üzerine soluğu Beyrut'ta almış,burada bir meyhane işletmektedir..
Hem anadilini konuşan hem de karnını doyurabileceği iş verecek bu adamla dost olurlar..
Ancak memleket özlemi ağır basar..
Biriktirdiği parayla bilet alabilecek hale gelir gelmez İstanbul'a döner..
(Aziz ile ermeni arkadaşının karşılaşmalarının anlatıldığı sayfalar bana Refik Halit'in pek ünlü Eskici öyküsünü hatırlattı bana,aynı insanın içini sızlatan yurt ve anadil özlemi..)
İlk olarak evine gider..
Çaldığı kapıyı açan babası aynı hızla suratına çarpar..
Komşulardan annesinin onun evi terk ettiği gün öldüğünü,babasının buna kahrederek evden neredeyse hiç çıkmadığını öğrenir..
Kapının önünde günlerce beklese de babası onunla konuşmaz..
Mecburen bir pansiyon odası kiralar..
İş konusunda da tembelliği,keyfine düşkünlüğü nedeniyle yine sorun yaşar..
Sonunda hiç aklında yokken yine tamburuyla sahneye çıkma teklifiyle karşılaşır..
Sadece eğlenmek için çaldığı bir enstrümanla sahneye çıkmak ona başta garip gelse de çaresizlikten başlar..
Sonra da olağanüstü bir tambur üstadı olarak ün kazanır..
Bu arada pansiyon sahibinin sessiz,utangaç,içli yeğenini tanıyınca onunla evlenir..
Böylece bakımsız kalmayacaktır..
Ancak kızcağızın kalbini kırmaktan başka bir şey yapmaz..
Babasının annesine yaptığını,o da karısına yapmaktadır ve bencilliğinden dolayı bunun farkında bile değildir..
Karısı sonunda hastalanıp ölür..
Aziz'in aklı başına gelmiştir ama geç kalmıştır..
Pişmanlıkla dolup taşan Aziz,sahne aldığı eğlence yerlerinde sadece kendi kederine gömülüp,neşeli şarkılara yüz vermeyince sonunda bir gün patronu tarafından tartaklanarak dışarı atılır..
Kibirli,mağrur Aziz Bey,bunu kaldıramayacaktır..
Heba olan hayatlara bir tane daha eklenir böylece..
Ayfer Tunç'un ısrarla ele alıp işlediği bu tipleri ve bunların hayatlarını, akıcı anlatımı sayesinde su gibi okuyup iki saatte bitirdim..
Sonra da aynı kısalıktaki Peride Celal'in Melahat Hanım'ın Düzenli Yaşamı'nı aldım..
Edebiyat dilini sevdiğim Peride Celal,bu kitabında çevremizden tanıyabileceğimiz çeşitli insanların yaşamlarından pencereler açarak öyküleştirmiş..
Kocasını yitirip dul kalan kadın,temizlikçi kadın,evinde yalnız yaşamak zorunda kalan yaşlı kadın,eski aşkıyla yıllar sonra karşılaşan kadın gibi çoğunlukla kadınların dünyaları,yine bir kadının incelikli ama biraz da hınzır anlatımıyla hayat bulmuş..
Bu kitap da iki saatte bitti..
Sabahı böylece Hodan'ın sonu,iki kısa kitabın tamamı ile bitirip öğleden sonra,Refik Halit'in Dişi Örümcek'ini elime aldım..
Refik Halit her türden kitap oburunu kolayca tatmin eden bir yazar..
Bunun bilinciyle ve keyifli bir okuma olacağının beklentisiyle ilk sayfayı açtım..
Tam tahmin ettiğim gibiydi..
İki günde okuyup bitirdim,,
Ellilik,müzmin bekar,evlilik düşmanı Hayati Bey ile delifişek,ele avuca sığmaz,yaramaz mı yaramaz,üstelik üç koca eskitmiş,iki de çocuklu olan dilber Nurper'in öyküsünü..
Kahire Konsolosluğunda viskonsül yani konsolos yardımcısı olan Hayati Bey,şehre ve konsolosluğa yeni gelen katibi karşılamaya vapura gittiğinde adamın yanındaki silik kadının hayatını rasıl değiştireceğinin henüz bilmemektedir ama çok yakında tüm hayatı alt üst olacak,hatta kadın kocasından ayrılıp onunla evlenecektir..
Ama ne maceralardan sonra..
Kendisi de 15 yıl Beyrut,Lübnan'da ve civar topraklarda yaşamak zorunda kalan yazarın,memlekete döndükten sonra kaleme aldığı aşk ve macera romanlarından bir örnek..
Hayati Bey kendisi olmalı;Nurper de hayalindeki kadın tipi..
Zira aynı kahramanları farklı isimlerle farklı romanlarda okuyup duruyoruz;ama ne lezzetlerle..
Kendisini okutuyor muhterem..
Keşke daha çok yazsaymış..
Bugün için biraz eski moda ama hâlâ güzel kitaplar..
Benim elimdekinin baskısı da eskiydi..
Kapağı da o dönemde elle çizilen emek ürünü kapaklardan..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder