25 Mart 2021 Perşembe

Kitap Oburunun Masasından-5

Okumaya devam.. Hele şu günlerde biraz da zorunlu olarak daha çok devam.. Salı günü sabah okula giderken sıfır atık projesi için kaldırıma konmuş olan atık yağ kutusundan sızan atık yağların yağmurla karışarak kaldırımı kaplaması sonucu basıp düşerek kolumda ciddi bir şişlik olunca okuldan sonra eve kapanmak zorundayım bir süreliğine.. Çevreci bir etkinliğin açık bir tuzağa dönüşmesinin kurbanı oldum kısacası.. Durumu belediyeye bildirdim elbette.. Ben de sırüstü düşerek boylu boyunca atık yağa bulandığımla kaldım.. Bir de feci şişmiş ve korkunç morarmış bir dirsekle.. Hava durumu da sağnak yağmurdan kara çevirip ara vermeden yağışlı olunca eve kapanıp kitap başına geçmek iyice zorunlu oldu.. Bunun tek faydası da 565 sayfalık romanı dört günde bitirmek oldu.. Pazar günü başladığım,Yılmaz Karakoyunlu'nun Yorgun Mayıs Kısrakları'nı okuyup bitirdim..
Romanda Adnan Menderes,Berin Menderes,Ayhan Aydan,Suzan Sözen,Nazım Hikmet,annesi Celile Hanım,Yahya Kemal gibi tarihte yer almış kişiler anlatılırken aslında Adnan Menderes'le birlikte Demokrat Parti'nin yükselip düşmesinin öyküsü anlatılıyor.. Hem yazar hem politikacı olarak belgelere dayalı olmayı tercih ettiği de belli.. Konuya olan ilgi ve bilgi açısından farklı duygularla okunabilecek bir roman.. Yılmaz Karakoyunlu da olabildiğince yazar tarafsızlığı içinde ele almış.. Bazı sayfalarda altını çizdiğim satırlar oldu elbette.. Örneğin Nazım'ın yarğılandığı davada askeri mahkemenin başkanı Amiral Hüsnü Gökdenizer'in "Ortada inandırıcı hiçbir şey yok;hepsi safsata.Bu çocuklara yazık ediyorsunuz.Öküz altında buzağı arıyorsunuz."diyerek önce celseyi tatil edip sonra da "Ben vicdan sahibi,haysiyetli bir adamım."sözünün ardından istifa etmesi..(s.260) Yine örneğin Tan Gazetesi baskınında (4 Aralık 1945)Remzi Kitabevi'ne koşarak baskını haber vermeye gelen genç Sait Faik..(s.288)
Ya da Demokrat Parti'nin kurucuları olarak basının önüne geçen Celal Bayar ve Adnan Menderes'in gazetecilerin sorularına verdikleri cevaplar.. (Gazeteci soruyor:"Partinizin CHP'ye göre farklı tarafı nedir?" Celal Bayar cevap veriyor:"Biz demokratız." Adnan menderes ilave ediyor:"İki parmak daha soldayız !") (s.295) Hapisteki Nazım'ın kendisini yavaş yavaş Piraye'den uzaklaşmaya yönelten ya da belki kendini ikna etmeye çalışan düşünceleri mesela.. "Pirayem beni vakarla,vefayla,sadakatle,temkinle,itidalle,alışkanlıkla,haşmetle,akılla,yürekle sevdi.Bunlar şefkatlı bir annenin,sadık bir zevcenin,vefalı bir nişanlının sevgileridir.Beni delicesine canı çekmedi.Piraye bana,bir kere olsun,gözlerimin içine bakarak seni seviyorum demedi." (s.309) Veya af kanunu görüşülürken dönemin Ulaştırma Bakanı Tevfik İleri'nin kürsüde söyledikleri.. ""Nazım Hikmet kupkuru bir Nazım Hikmet değildir.Avrupa'da,Asya'da,Amerika'da,dünyanın neresinde bir komünist teşekkül varsa,hepsi Nazım için bayrak açmıştır.Türk hükûmetinden 'Nazım'ı alacağız.'demektedirler.Biz saf ve temiz kalbimizle acıyarak bu adamı çıkarttığımız gün,bütün komünist cihan,'Nazım'ı ellerinden aldık.'diyeceklerdir."(s.345) Bunun üzerine Nazım'ın af kapsamı dışında bırakılması.. Ve de Köy Enstitüleri'nin kurucu ismi,bir dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'un söyledikleri.. "Atatürk ihtilali yaşıyoruz.Her insanımızı kullanacağız.Hangi tecrübenin,hangi hizmetin içindeyse,o tecrübeye,o hizmete göre değerlendireceğiz.Geçmişte hoşlanmadığımız şeylerin faili gibi gördüklerimiz,bugün hoşlandığımız hizmetlerin amiri gibi başımızda bulunabilir.Ve biz o hizmeti mükemmel yapmanın sorumluluğuyla harekete mecburuz." Tonguç,bunları söyledikten sonra elişi kağıtlarından yaptığı bacalı küçük bir vapuru Şevket Süreyya'ya uzatır ve ekler:'Bu ihtilal bu vapurla başladı ve hâlâ sürüyor." (s.429) Hele Yahya Kemal'in gençliğinde eğitim için gittiği Paris'te bütün anarşi mitinglerinde sokaklarda avaz avaz bağırarak çığırtkanlık yapması ve o sırada eleştirdiği bir DP politikacısının kendisini bununla yüzlemesi..(s.461) 6-7 Eylül Olaylarını komünistlerin suçu diye aktaran ve namlı komünistleri tutuklamak için bahane olarak kullanan DP hükûmetinin başında bulunan ve dönemin başbakanı olan Adnan Menderes'in bir parti toplantısında sarfettiği ünlü sözü.. "Arslanlar gibi insanlarsınız...Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz...Size layık olmaya çalışacağım..." son olarak İsmet İnönü'nün eşi Mevhibe Hanım'a söyledikleri.. "Biliyor musun Mevhibe!Kırk yıldır Meclis'teyim.Benden kıdemlisi yok.Çok vasıflı adamlarla mücadele ettim.Kimi beni yendi,kimini ben yendim..Ama gündüzleri gırtlak gırtlağa döğüşüp,geceleri hayranlıkla takip ettiğim tek kişi vardı:Şükrü Kaya..Onu tâ Lozan günlerinden tanırım.." İsmet İnönü bundan sonra Şükrü Kaya'nın eser çevimedeki başarısına geçer.. "Ben Fransız İhtilali'ni Şükrü Kaya'nın dilinden öğrendim." Mevhibe Hanım da altta kalmaz. "Ben de Robinson Crusoe'yi..Ne kadar nefis bir tercümeydi.Kendi yazmış gibi lezzet veriyordu." Yazar sonra şu satırlarla devam ediyor:"İsmet Paşa,Yunan tarihini de Şükrü Kaya'nın tercümesinden öğrenmişti.İktisat tarihini okuduğu akşamlar bunun basit bir tercüme olmadığını,Şükrü Kaya'nın derin bir kültür ve tecrübe bileşkesinde doruklaştığını görmüştü.Böyle bir iftiharı da sıraladıktan sonra kendi ahlâkının disiplinini de açıkladı:'Ama Şükrü Kaya kadar sert mücadele ettiğim hiçbir siyasetçim olmamıştır.Dahiliye vekili değil,adeta başvekildi...Bonunda ben kazandım.Siyaset safından attım.Ama ona duyduğum saygı ve hayranlık her zaman arkadaşlık gururum olmuştur.Hâlâ nadir duyulan taze bir sevgiyle anarım.' " Böyle kitaplar yazabilen politikacılarımızın ve kültürlü siyasetin seviyesinin artacağı dönemlerin yaşanacağı günler dilemekten başka ne söylenebilir ki..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder