22 Mart 2021 Pazartesi

Kitap Oburunun Masasından-4

Oburluk çok fena.. Birini bitirip ara vermeden diğerini alıyor insan hemen eline.. Neredeyse nefes nefese kitap sayfalarının arasına gömülüp, her seferinde yeni bir dünyanın içine dalıyorum.. Hafta sonuna girmeden elimdeki bir özel çalışmayı bitirdim.. Etem Tem'in anılarını okudum.. Kurtuluş Savaşı'mızın ünlü fotoğrafçısı Etem Tem ölmeden önce eline kalemi almış.. Çok da iyi etmiş.. Kurtuluş Savaşı ve sonrasında Atatürk'ün en yakınında bulunanlardan biri olarak O'nun da fotoğraflarını bol bol çekme imkanı bulmuş elbette.. Hatta çektiği pozlardan biri çok da ünlü.. Hani Büyük Taarruz'un başında,Kocatepe'de,Atatürk düşünceli bir vaziyette yürürken,başparmağı dudaklarının arasında.. Kitapta Etem Tem'in Osmanlıca yazdığı anıları,yeni harflere çevrilmiş,orijinalleriyle yan yana basılmış.. Etem Tem'in çektiği fotoğraflardan da bol bol örnek konmuş.. Savaş yıllarının yoklukları arasında yapılan fedakarlıklar ve feragatlere bir örnek de bu açıdan.. Okurken duygulanıyor irsan doğal olarak.. Önce Etem Tem'in Atatürk hakkında konuşurkenki incelik ve saygısına.. Sonra minik bilgi kırıntıları içinde Atatürk ile ilgili yeni bilgilere.. Mesela daha önce görmediğim, Alagöz Köyünün bir fotoğrafı altında yazan;kaburga kemiklerinin üzerine koyduğu eliyle,Atatürk'ün,İsmet İnönü'ye tahsis edilen eve gecenin geç saatlerinde gidişi ve orada harita üzerindeki çalışmalarının ne zaman bittiğini,onların her anını gözleyenlerce hiç bilinemediği,yani masada harita başında sabahladıkları ve bu durumun birçok defa tekrarlandığı ifadesi.. Kendisi hakkında,Eskişehir'de basılan tezyifatla dolu yazılar ve şiirler yazan(Hüsnü Yusuf adlı vilayet matbaası müdürü de olan gazeteci bir zat,Yunanlılara casusluk yapacak ve savaştan sonra da Yunanlılarla birlikte çekilip gidecektir.)Hatif adlı gazetedeki hicvi defalarca okuyup içerleyecek kadar alıngan ama bunu belli etmeyecek kadar kendine hakim Atatürk'ün yine gazetede okuduğu bir haberde,Yunan ordusu komutanı Hacıanesti'nin "Anadolu'yu gezdim.Mustafa Kemal adında birini görmedim."sözüne de takılması ve Büyük Taarruz'da Kocatepe'de birkaç kere "Hadi bakalım Hacıanesti !" diye kendi kendine söylenerek o kayalar arasında gezinmesi.. Sabaha karşı saat 05.30'da topçu atışlarıyla başlayan Büyük Taarruz'u komutanlarıyla birlikte Kocatepe'den izleyen ve sürekli gelen raporlara yeni emirler ekleyen Atatürk'ün öğleden sonra yaveri Salih'in bulup getirdiği bir dilim karpuzu,siper duvarının dibine çömelmiş yerken,fotoğraf makinesi elinde karşısında duran Etem Tem'e,gülerek "Çek bakalım,böyle iyi !"deyip bir elinde karpuz dilimi,diğer elinde bir parça karpuzla fotoğrafını çekme izni vermesi.. Etem Tem'in Büyük Taarruz sürerken çektiği bu fotoğrafları İzmir alındıktan sonra girdiği şehirde Rum bir fotoğrafçının dükkanına bırakıp çıktıktan sonra tekrar şehre döndüğünde başlayan büyük yangında o dükkanın da yanması üzerine elindeki birkaç fotoğraf dışında hepsinin yanması.. Her şeyi düşünen Atatürk'ün,"Bu ölüm kalım savaşında yanımızda bir harp fotoğrafçısı götürelim.Böyle birini bulun."demesi üzerine Etem Tem'in zaten elinde fotoğraf makinesi ile geldiği orduda hemen istihbarat dairesine ayrılıp savaşın bütün anlarını çekmekle görevlendirilmesi.. Yeditepe Üniversitesi yayını olan eser,yakın tarihimizin önemli bir sürecini ve en yakın tanığının anılarını ve bizzat çektiği fotoğrafları sunması bakımından iyi ve ilginç bir okumaydı.. Emeği geçenlere teşekkür ederim..
Etem Tem'i bitirip sahibine iade ettikten sonra o akşam başladığım kitap David Leavitt'in Otel Francfort'u oldu.. Okul kütüphanesine aldığımız kitaplardan biri de bu.. Ben de aldığımız kitapları sıraya koydum,okuyorum.. Kitap oburluğum biraz da bundan.. Otel Francfort,Hitler belasından kaçmak zorunda kalan Musevi kökenlilerin Avrupa'dan çıkış noktalarından biri olan Lizbon'da geçiyor.. Her ikisi de Amerikalı olan Pete ve Julia Winters çifti bunlardan birileridir.. Pete,kardeşi sayesinde,bir Amerikan otomobil firmasının Paris temsilciliğinde çalışmaktadır.. Karısı Julia ise Paris'ten başka bir yerde yaşayamayacağını düşünecek kadar Paris'e düşkünü bir ev kadınıdır.. Her şey yolunda giderken Hitler'in başlattığı savaş Fransa'yı da işgal ederek burunlarının dibine dayanınca kaçmak zorunda kalmışlardır.. Çürkü Julia Musevidir.. Lizbon'da onları Amerika'ya götürecek gemiyi beklerken önlerinde birkaç gün vardır.. Ancak Julia Amerika'ya dönmemeye kesin kararlıdır.. Pete ise her aklı başında koca gibi karısının esenliğini düşünüp,onu eve,Amerika'ya dönmesi için ikna etmeye çalışmaktadır.. Bu arada kendileri gibi gemi bekleyen bir başka çiftle tanışırlar.. Edward ve İris'le.. Başlangıçta zorunlu bir vakit geçirme,ahbaplık kurma olarak başlayan ilişkileri zamanla Pete ve Edward'ın yakınlaşmaları nedeniyle gerginleşir.. Asıl sorun ise Julia'nın giderek gerginleşmesidir.. Sonunda gemi geldiğinde bu dört kişiden biri intihar ettiği için,biri son anda geride kalıp Musevilere yardım edenlerle işbirliği yapmak için gitmeyecek;sadece iki kişi gidecektir..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder