Mardin-1
Sonunda bu ulu kenti gezme fırsatını bulduk..
Önce rehberle birlikte, toplu halde yaptığımız panoramik Mardin gezisi..
Sonra benim iple çektiğim serbest gezme saati..
Bu arada bilgi kırıntıları da yağıyor..
"Mardin halkı çoğunlukla Arap..
Önümüzde uzana Mezopotamya ovasına halk arasında "deniz"deniyor..
Ağustos sıcağının buharı ile dalgalanan ovaya bakınca hakikaten de deniz gibi görünüyor..
Mardin'de Kırklar Kilisesi aktif..
Diğer kiliseler sırayla tören için açılıyor..
Çoğunun da adı Meryem Ana Kilisesi..
Şehir içinde her çeşit taşıma işinde katırlar kullanılıyor..
Daracık ve yokuşlarla dolu sokaklardan başka türlü bir şey taşıma imkanı yok..
Bazı sokaklar o kadar dar ki..
Eski patrikhane şimdi müze,,
Uğradığımız camilerden biri olan Abdüllatif Camisi 1371'de yapılmış..
Artuklu sultanına hizmet etmiş olan Abdüllatif Paşa(?) tarafından yaptırılmış..
Minaresini ise 1845'te Musul Valisi Gürcü Mehmet Paşa yaptırmış..
Enine yapılı cami örneklerinden..
Çift mihraplı..
Hem Hanefi hem Şafii inancına sahip olanlar için..
Kalkerli taştan yapılmış..
Bu taşlardaki kimyasal yapı da uzun zaman
solunursa solunum rahatsızlığı yapabilirmiş.."
Dışarının kavuran sıcağından içerdeki serinliğe kaçan insanlara bunu anlatmanın yararı yok elbette..
Artuklu eseri Gazi Paşa İlkokulu ise bir zamanlar İstiklal Mahkemesi olarak kullanılırken şimdilerde kahvehane olmuş !..
Cumbalı konak önünden geçtik..
Mardindeki iki cumbadan biri imiş..
Anadolunun en eski camilerinden olan Ulu Cami'deyiz..
Bir duvarında volkanik bir taş olan obsidiyen var..
Tabii her şeye bir önem atfeden kadim kültür bunu da siğil için şifa olarak belleyip aktarmış gelenlere..
Biz de siğillerimizi sürdük şifadır diye..
Asıl ilginç olan ise sarımsak kubbeli minaresi..
Olağanüstü güzel ve zarif..
Bu kubbeler Artuklu mimarisinin özelliği imiş..
Ne zarif insanlarmış !..
İki minare varmış ancak biri yıkılmış..
Ayakta olanın mimarı ise bu sanattaki ustalıkları ile bilinen Ermeni bir mimarmış..
Adı da,notlarıma bakılırsa, Mimarbaşı Serkis Elyas Lole Kisso..
Güzel bir kufi yazıyla La İlahe İllallah yazısı taş üzerine işlenmiş..
Su damlası şeklinde Allah adı ve Ayetül Kürsi işlenmiş..
Dört halife de unutulmamış..
Sekiz cennet kapısı da..
bu arada durmadan geçtiğimiz daracık Mardin sokaklarının bazılarında evler kemerle birbirine bağlı..
Daha doğrusu sokağın üstündeki kemer bir eve ait..
Bu türlü sokak tünellerine"habbara" deniyormuş..
En çoğu da Gül Sokağı'nda..
Ünlü modacı Cemil İpekçi de burada kendine bir atölye açmıştı..
Onu da gördük..
Eski Mardin'de her sokak, ağzımız açık olarak gezdiğimiz ayrı bir güzellik tablosu halinde..
Bu arada yanından geçtiğimiz bir dükkan sahibi henüz kavurduğu sıcak mavi badem şekerinden tattırdı..
Çok lezzetli idi..
Ancak alışveriş için vakit yok ki..
Hem de rehberlerimizin anlaştığı yere götürüleceğiz alışverişe..
Dolayısıyla alamadık..
Bazı rehberlerin bazı yöre esnafları tarafından niçin sevilmediğini hatta fırsat bulunursa dövüldüğünü şimdi anlıyor ve doğrusu, esnafa hak veriyorum..
Çünkü götürüldüğümüz ve ünlü olduğu söylenen Davut Selim adlı kuruyemişçiden aldığımız mavi badem şekeri Deyrülzafaran Manastırı'ndan da,Mardin içindeki kuruyemişçilerden de pahalıydı..
Ama başka imkanımız olmadığı için hepimiz aldık..
Hem de kilolarla..
Biz de acısını ikram edilen çeşit çeşit şekerden bol bol yiyerek çıkardık..
Kahveden de bol bol içerek..
Tabii yine de Kuruyemişçi Davut Selim,biz müşterileri kârlılık hesabında mağlup etmiştir..
Bu arada şehir merkezinde serbest saatte tanıştığımız,günü birlik gezi için Mardin'i gezmeye gelen Diyarbakırlı noter çalışan arkadaşlar Berrin ve Dilan'dan duyduklarımız da bizi üzdü..
Diyarbakır'da rehberimiz güvenlik gerekçesiyle bizi Sur bölgesine götürmemişti..
Onlara bunu anlattığımda güldüler ve güvenlik sorunu diye bir şey olmadığını,bir kez daha Diyarbakır'a gelmek mümkün olursa bunu kendi gözlerimizle görebileceğimizi söylediler..
Bir kez daha üzüldüm..
Mardin gezimiz de bu üzüntülerle ama gezebildiğim kadarıyla bu şehre hayran kalarak bitiverdi..
Umarım tekrar ve tekrar bu güzel kente gelebilirim..
Tabii yaz sıcağında olmazsa daha iyi olur..
Ağustos güneşi feci yakıyor..
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder