21 Mayıs 2019 Salı

Doğu Trakya Notları-VI


Edirne-III                 Kakava Şenlikleri

İkindi vakti Kakava Şenlikleri için,Sarayiçi'ne gittik..
Hani ünlü Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin yapıldığı alana..
Bu yıl 658.'si düzenlenecekmiş..
Temmuzun ilk haftasında..
1361'de Kırkpınar çayırında başlayan güreşler,1924'te Sarayiçi'ne alınmış..
Kırkpınar başpehlivanının aynı zamanda Türkiye Başpehlivanı olduğu üzerine basa basa söylendi..
Kırkpınar Yağlı Güreşlerine davet her zaman kırmızı dipli mumlu davetiyelerle yapılır imiş..
Hatta bunun heykelini dikmişler alana..
Bir de ünlü başpehlivanların heykellerini elbette..
Kurtdereli'nin,Adalı Halil'in,Koca Yusuf'un..
Günümüzün ünlü Ahmet Taşçı'sının da elbette..
Kırkpınar ağası da kendi heykelini diktirmekten geri kalmamış bu arada..


İstanbul'dan önceki Osmanlı başkenti olan Edirne'nin padişah sarayının bulunduğu al
anda,saraydan kalanlar,kalıntıdan öteye geçmiyor..
Sebebini biliyoruz..
Eski saray bölgesini karargah olarak düzenleyen ordu komutanı,cephanenin düşman eline geçmesini önlemek amacıyla bütün mühimmatın havaya uçurulması emrini verir..
Emir yerine getirilmiştir ama bu arada eski saraydan kalanlar da havaya uçmuştur..
Ama eldeki varlık da düşmana teslim edilmemiştir ..

Sarayiçi'nde Adalet Kulesi yakınında,200 asırlık bir çınarın dibindeki  plakette,"26 Mart 1913'te düşmana teslim olan Edirne kalesinin er ve subaylarının tutsak bırakıldıkları bu alanda açlıktan ağaç kabuklarını yemek zorunda kaldıkları" yazılıydı..
Bir de şu cümle:"Ruhları şad olsun."
Amin..
Demek ki o askerler açlıktan öldüler..
Kahramanca ve sessizce..
Ağacın hemen altında da kurumaya bırakılmış çocuk çamaşırları serilmişti rengarenk..
Her yerde de Kakava Şenlikleri için gelmiş çingene aileler..

Yeşilliğin arasından kıvrılarak akan Meriç'in üzerinden eski sarayın kalıntılarına ulaşılabiliyor ama..
Burada da bir ama var yazık ki..
Restorasyon nedeniyle köprünün başından itibaren kapalı..
Dolayısıyla sadece köprünün başındaki parmaklıkların arasından görebildik eski saraydan kalanları..
Uzaktan..
Adalet Kulesini de..
Hani bir eşi de Topkapı Sarayı'nda olan..

İstanbul'daki ile Asya tarafını,Edirne'deki ile Avrupa'daki topraklarını gözetleyen Osmanlı simgesini..

Adalet Kulesinin hemen dibinde de bir mezar..
II.Beyazıt'ın kızınınmış..
Hatice Sultan imiş adı..
Bir de mezar taşında "kız evliya"yazıyordu..
Başka da bir açıklama yoktu..
Kız evliya açlık çeken askerlerimize bir deva bulamamış anlaşılan..

Mezarının hemen yanında, ağaçların kabuklarını kemirmek zorunda kalmışlar..

Saraiçi'nde gezerken bir taş gördüm..

Üzerindeki yazıda Avrupa gezisine çıkan Abdülaziz'in,dönüşte buraya uğradığını,bunun anısına bu taşın dikildiği yazılıydı..

Yol üzerindeki bir tabelada da Av
Köşkü yazısını okuyunca yürüdüm..
IV:Mehmet'in ava olan merakı nedeniyle,Edirne Sarayı'nı daha çok tercih ettiğini okumuştuk..
Bu sonsuz gibi görünen saray koruluklarında avlanırken dinlenmek için bir odacık inşa ettirmiş demek ki..
Biraz sonra bir çay bahçesinin ortasında göründü av köşkü..
Altıgen biçimli,tek odadan ibaret..
Dışarıyı gözlemek için bol bol pencere eklenmiş..
Saydım ,13 penceresi vardı..

Bu arada kurulan sahnede peş peşe mikrofona çıkan çingene gruplarının neşeli şarkıları bütün alanda duyuluyordu..
İnsan elinde olmadan omuzlarını oynata oynata dolaşıyor..
Bazı ziyaretçiler bugün için özel kostüm diktirmişler,salınarak geziniyor,
poz veriyorlardı..
Zaten Sarayiçi'ne gelirken yolda çingene grupları,erkekleri çalıp söyler,kızları oynarken hemen insanı eğlence havasına taşıyıveriyorlardı..

Anıt çınarlardan birinin yanından geçerken gördüğüm bir çingene kızına hıdrellez eğlencelerinin onun için anlamını sordum..
Bana söylediği şunlardı:
"Sarı Kız adında güzel bir çingene kızı,gelinliğini giyip damatla birlikte oynarken,Keşan'da bulunan bir kaynağa düşer,boğulur..
Onun anısına,gelinlik giyen kızlar,her hıdrellezde,sulara dileklerini yazdıkları bir kağıt bırakırlar..
Ki sular onu Sarı Kız'a götürsün..
Yani bu törenler bir idealin anısınadır.."

Biz sabaha karşı yapılan bu seremoniye katılamadık elbette..
Ama her yaştan çingene kızlarının imkanları ölçüsünde en süslü biçimde gündüzki eğlenceye katıldıklarını ve gönüllerince eğlendiklerini gördük..


Hıdrellez ateşinin yakılma saati yaklaşırken ben de ateş için hazırlanan yığının olduğu yere yürüdüm..
Bulutlar da aynı hazırlığa geçmeye karar verdiler galiba..
Çünkü bir şimşek,bir sağanak yağmur,bir rüzgar..
Bir anda ortalık karıştı..
Ama koca yığın da tutuşturuldu..
Tabiî biraz da yakıtın gücüyle..
Alevler bir anda metrelerce yükselince,yağmura aldırmayanlar için şenlik tam anlamıyla başlamış oldu..

Gerçek çingenelerin yerini sahneye çıkan belediyenin  roman dans topluluğu aldı..
Hepsi de gözalıcı,gösterişli olan gençler, Hıdrellez'in romanlara özgü inanışlarının canlandırmasını yaptılar önce..
Kötü ruhları temsil eden kara giyimli dansçılar,iyiyi temsil eden ve dallarına  niyet kağıtları bağlanmış ağaçla gelen beyaz giysili dansçının karşısında silinip gittiler..
Yani yuvarlanıp sahneden indiler..
Sonra renkli giysili dansçılar en hareketli havalar eşliğinde roman dansları yaptılar..
Biz yağmur altında izleyenler de çok eğlendik..
Tabiî daha çok şemsiye ve yağmurluklu olanlar..
Söylemesi ayıp,ben de bu şanslı gruptandım..
Belediye grubu gösterisini bitirince ,sahneye özel bir topluluk çıktı..
Kostümler yine en renklisinden çingene giysileri,müzik de en oynak çinsinden çingene havalarıydı..
Dolayısıyla izleyenlerin omuzları da onlarla beraber hopluyordu..

Sahneye birbiri ardınca müzik grupları çıkarken,yağmur biraz durdu..
Seyirciler de biraz hareketlendi..
Ben de o büyük ateşin yanına ilerledim..
Ateşten atlamaya niyetliyim ama yığın o kadar büyük ki..
Benim bunu yapmaya gücüm yetmez..
Ama yiğit çingene gençlerinin yeter..
Çoktan ateşin çevresini almışlar,uzaktan koşarak gelip o dev gibi yığının üzerinden uzun atlamacıları kıskandıracak bir yükselişle atlıyorlar..
Onları gören diğer delikanlılar da hevesleniyor elbette..
Arkadan gelen neşeli müzikler eşliğinde gençlerin atlayışlarını izleyerek eğlendik hep birlikte..
Arada ateşin kıyısında küçük adımlarla ben de atlamış gibi oldum,sayılırsa..
Fakat gençleri izlemek daha heyecanlıydı..
Bu arada fotoğraf meraklıları da atlama sahnelerini en iyi biçimde yakalama telaşıyla yerlere yayılmış,habire fotoğraf çekiyorlardı..
Çok seyirlik görüntülerdi..
Peki nerede bu seyirlikler?..
Hafızamda..
Fotoğraf makinesinin şarjı Adalet Kulesi'ne geldiğimde bitiverdi..
Dolayısıyla kalakaldım..
Sadece izlemekle yetinmek durumundaydım..
Yazık ki..

Dönüş zamanı gelince, bu güzel festival  ortamından ayrılmayı hiç istemeyerek, tek çıkış noktası olan köprüye doğru yollandım..
Yüzlerce kişi de benimle aynı fikirdeymiş galiba..
Onlar da alandan çıkmaya aynı anda karar vermişler..
Yine birkaç yüz kişi de alandaki eğlenceye katılmaya geliyormuş..
Bütün bunların karşılaşma noktası da köprünün üzeri olunca kaos doğmuş..
Köprüden öte yana kimse gidemiyor;bu yana kimse gelemiyor..
Köprü üstü hıncahınç insanla dolu,kimse kıpırdayamıyor..
Biraz daha devam ederse bu kargaşa,bir facia da doğabilir..
Durumdan haberdar olan polislerin devreye girip, alana gelmek isteyenleri köprü başında bekletip, önce gitmek isteyenleri tahliye etmeleri ile yavaş yavaş kördüğüm çözüldü..
Ben de kördüğümün ortasında,otobüsü kaçırma telaşındaydım ..
Otobüse yetiştim;ama bu kez de yolunu şaşıran başka bir kafile üyesini bekledik..
Neyse,bir saate yakın beklemeden sonra eksik yolcumuz da geldi..
Eve dönüş yoluna koyulduk..
Hafta sonunda yapılan Doğu Trakya gezisi bu kadar olur..
Ertesi sabah mesai bizi bekliyor..
Şimdi dinlenme zamanı..
Bünye yorgun..
Ama güzel
yurdumuzun güzelliğinin bir kere daha tescili ile de mutlu..



























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder