27 Mayıs 2019 Pazartesi

Dördüncü Ay

Konya Devlet Tiyatrosu'nun oyunu..
Geçen hafta Ankara'ya turneye gelmişlerdi..
Ben de cumartesi gidip izledim..
Tek perdelik bir oyun..
Konu hakkında verilen özeti okuyunca dramatik bir oyun izleyeceğimizi anlamıştık..
Öyle de oldu..
İsveç'teki gurbetçilerimizin yaşadıkları dram işleniyordu..
Türkiye'den İsveç'e çalışmaya giden,bu arada çocuklarının okul ve arkadaş çevresi nedeni ile içine karıştığı yeni kültürün kendi töresine,geleneğine aykırı düşmesiyle felaketler yaşayan gurbetçilerimizin dramları..

Oyunu bir İsveçli yazar kaleme almış..
Björn Boström..
Şaziye Dağyapan çevirmiş..
Aynı zamanda kurumun müdürü olan Alpay Aksum da yönetmiş..
İyi bir ekip çalışması olmuş..
Dekor(Gözde Yavuz),müzik (Gürkan Çakıcı),ışık(Hakan Özdemir) yerli yerindeydi..
İki kişilik oyunda ağabey rolündeki Ferdi Dalkılıç iyiydi..
Esra Şen de kız kardeş rolünde ona  eşlik etti..


Daha önce bir belgeselde de izlemiştim..
İsveç'te yaşayan bir Türk kızı,törelerine bağlı ailesinin onaylamadığı yaşam biçimi nedeniyle,aile meclisinin kararıyla, öldürülmüştü..
Cinayet nedeni  İsveç'te büyük yankı uyandırmış elbette..
Böyle bir şey onların anlayabileceği,daha doğrusu kabullenebileceği  türden değil çünkü..
Konu ülke gündemine ve parlamentosuna taşınmış..
Bu nedenle bir tiyatro oyununa konu olması da doğal olmalı..
Duyarlılıklarını göstermişler..
Ancak törelerin insanlara nasıl bir baskı uyguladığını,bir kıskaça aldığını anlamaları da imkansız..
Dolayısıyla anlamaya çalışmış genç yazar da..
Ama bence tam kavrayamamış..
Aslında kavramasını beklemek de yanlış olurdu..
Hem yabancı bir ülkeye ait hem de kadına yönelik bir şiddet söz konusu olan..

Kahramanmaraşlı bir ailenin başından geçen bir olaymış bu..
Anne ve baba bir kazada vefat etmiş..
Geriye bir kız ve bir erkek çocuk kalmış..
Büyük olan erkek çocuk,
hem kendine hem kız kardeşine bakmak zorunda..
Eğitimini sürdüren kardeş arkadaşlıklarını normal bir İsveçli kız gibi yaşamaya kalkınca,ailenin akrabaları bu konuda ağabeyi uyarırlar..
Sonunda baskılar giderek artınca,ağabey de kardeşine karşı daha sert davranır..
Kızcağızın tepkisi de evden kaçmak olur..
Bir süre sonra pişman olarak eve döner ama amcalar için o artık suçludur..
Ağabeye kardeşini öldürme emri verilir..
O da emri yerine getirir..
Bu arada öldürdüğü sadece kardeşi değildir..
Kızcağızın karnındaki bebeği de öldürmüştür,bilmeden..
Yani bir değil iki cinayet işlemiştir..
İsveç yasalarının verdiği cezayı çekmek üzere hapse atılır..
Sekiz sene sonra cezasını tamamlayıp tahliye edilecektir..
Ancak bu süre boyunca öldürdüğü kardeşinin hayaliyle konuşmakta,bu da vicdan azabını arttırmaktan başka bir şeye dönüşmemektedir.
Cezasını tamamlasa da aslında hiç özgür kalamayacak olduğunu anlamıştır..
Hapishanedeki odası.zihnindeki bir hapishaneye dönüşmüştür..
Kardeşini ve hiç doğamayacak olan yeğenini öldürmesinin pişmanlığı, onu yaşamı boyunca sürecek bir pişmanlığa mahkum etmiştir..








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder