30 Ekim 2019 Çarşamba

Leyla ile Mecnun

 Ankara Devlet Tiyatrosu'nun (az sayıdaki) yeni oyunlarından..
Hafta sonu,pek de umutlu olmadan,gidip izledim..
Son izlediğim oyunlardan  hayal kırıklığı içinde çıkmıştım ne yazık ki..
Örneğin Satranç'tan..
Bir yıl peşinden koştuğum oyuna ne kadar hevesle gidip nasıl bir hüsranla çıkmıştım salondan..
Bu defa pek bir beklentim yoktu bu nedenle..
Tiyatrosever olarak yeni oyunlara gitme alışkanlığımı sürdürüyorum sadece..
Küçük Tiyatro'daki oyunun oyuncu fotoğraflarına baktığımda da beklentim iyice azaldı..
Mecnun rolündeki delikanlıyı fiziken hiç yakıştıramadım..
Şirin rolündeki oyuncu da ,eh işte sınırındaydı..
Diğer rollerdeki oyunculardan da daha önceden adlarını zihnime yazdığım kimse yoktu..
Derken oyun saati geldi..
Kendime ön sıradan güzel bir yer buldum,oturdum..
Oyun başladı..

Konuyu biliyoruz..
Hem de bütün ayrıntılarıyla..
Hele Fuzulî'nin dilinden dökülen güzelim gazeller, yıllarca ders olarak okuttuğum şiirlerdi..
İskender Pala'nın adı yazar olarak geçiyor afişte..
Neyi yazmış bilmiyorum..
Fuzulî'nin  yüzyıllar önce yazdığı metin var zaten ve gereğince lirik..
Koronun seslendirdiği, bugünün diliyle yazılmış felsefi,tasavvufi ve yazık ki sıkıcı diyaloglar ise hiç de gerekli değildi doğrusu..
Oyunun akıcılığını engelliyordu..
Bugünün seyircisi için zor olabilecek tek şey 16. yüzyıl dili ile kaleme alınan Leyla ile Mecnun Hikayesi olabilir..
Çeviride Fuzulî'nin lirizmi biraz kayboluyor yazık ki..
Ama konuyu bilince o kadar da takılmıyor insan sözlerin anlamına..


Dekor sade..
Işık kullanımı iyi..
Örneğin Kabe'nin canlandırıldığı bölümdeki ışık kullanımı iyiydi..
Ancak duman efekti fazla olmuştu..
Müzikler iyi..
Zaten oyunda dikkatimi çeken ilk nokta müzikleri Can Atilla'nın hazırlaması oldu..
En azından müzikler iyi olacak demekti..
Bir de oyundaki Leyla Şarkısını ünlü tenor ve şimdi Ankara Devlet Opera ve Bale Müdürü olan Murat Karahan seslendirmiş..
Zeynep Halvaşi de Leyla Ağıdını..
Sadece bu bile teselli olabilir..
Kostümler biraz özenti ama iyi..
Giysi tasarımı belki daha da geliştirilebilirdi..
(İnsan moda tasarım programlarını fazla izleyince ukala olabiliyor)
Oyun bir saat kırk beş dakika sürdü..
İki perdelik oyunun sonunda bütün kadroyu içtenlikle alkışladım..
Ama 17 kişilik kadronun yıldızı Mecnun rolündeki genç oyuncuydu..
 Muzaffer Saygı, adını hafızama yazdığım oyunculardan biri oldu..
Daha farklı rollerde kendisini ve oyunculuğunu izlemeyi bekliyorum..
Yönetmenin en büyük başarısı bu oyuncuyu bize tanıtması oldu bence..
Bir de ,Zeynep Halvaşi'nin seslendirdiği,Leyla Ağıtı çok güzeldi..
Oyun bittikten sonra da zihnimizde çınlamaya devam etti..
Tek başına bir şarkı olarak dinlenebilir bence..
Umarım değerlendirilir..
Bunca çabanın Nazım Hikmet'in güzelim dizeleriyle hayat bulan Ferhat ile Şirin oyunu için verilmesini dilerdim,diyerek sözümü bitireyim..
En azından seyirci her kelimeyi anlardı ve gereksiz felsefi monologlar dinlemezdik..

18 Ekim 2019 Cuma

Doğu Anadolu Postası-XXIII

                                      Epilog
                           Biten Bir Gezinin Ardından

Ağustos sonunda çıktığımız sekiz günlük Doğu Anadolu Turu yazısını tamamladım sonunda..

Erzincan'dan başlayarak Erzurum,Kars,Ağrı,Van,Bitlis,Muş,Bingöl,Elazığ,tekrar Erzincan ve Sivas'ta noktaladığımız gezimiz her açıdan güzeldi..

Ülkemizi tanıdıkça ona olan sevgimiz daha da derinleşiyor..

Güzelliklerini,değerlerini,insanlarını,geçmişini gözlerimizle görmenin yeri başka,tadı başka..

Şimdi zihnimizde bambaşka bir Anadolu fotoğrafı var..

Tek bir parçası bile kimselere verilemeyecek..

Üç yıl önceki Karadeniz turu sonrası da,geçen yılki GAP Turu sonrası da aynısını söylemiştim..

Belgesellerde izlemek başka..

Kendi gözümüzle görmek,sokaklarında kendi adımlarımızla dolaşmak;o güzelliklerin rengini,sesini, kokusunu,tadını,dokusunu kendi duyularımızla algılayabilmek bambaşka..

Şimdi belgesellerde aynı beldeleri izlerken onların kendi zihnimdeki görüntülerini de hatırlıyorum..
Kameranın göstermediği görüntülerini de..

Üstelik bütün bunların kendi yurdumun birer parçası olmasının verdiği sevgi ve sıcaklıkla..














Doğu Anadolu Postası-XX


                         Sivas
Saat 11.30..
Yolculuğumuzun son durağı olan Sivas'a doğru yola koyulduk..
Zihnimizde az önce hayranlıkla çevresinde gezindiğimiz Divriği Ulu camisi ve Şifahanesi..
Şimdi de Kangal'dayız..
Hani ünlü Kangal köpeklerinin yetiştirildiği yerde..
Ünlü Balıklıgöl' e yol ayrımı tabelasını da az önce geçtik..
Balıklıgöl'e 14 km..
Bir Kangal köpeği yetiştirme çiftliğine uğradık..
Devlet korumasındaki çiftlikte boy boy köpekler..
Dişiler fena öfkeli,erkekler müthiş heybetli,enikler çok şirin..
Ama tabiî  sevmek için değil,korumak için yetiştiriliyorlar..
Bu nedenle tel arkasından kendi maymunluklarımızı sergilediğimizle kaldık..
Kangallarsa hiç istiflerini bozmadan  şaklabanlıklarımızı izleyip gölgeliğe çekilmeyi tercih ettiler..
Bütün kazancımız birkaç fotoğraf oldu..
Tekrar yola koyulduk..
Sivas'a 40 km kaldığını gösteren tabelanın sağında Tecer Dağı..
Hani,şair ve yazar Ahmet Kutsi'nin soyadı olarak aldığı yücelik..
Bu arada ilginç görüntüler de olmuyor değil..
Örneğin kalesi olmayan yerleşimler de kendi kalelerini inşa etmişler !..
Saat 13.00..
Öğleyi bulduk..
Sivas'tayız..
Sivas,antik çağdaki adıyla Sebastia yani suları çok bol yer..
Nüfus :349 bin..   Rakım:  1285  Plaka: 58
Girişte Cumhuriyet Üniversitesi'nin kampüsü..
Öğle yemeği için hemen sanayi sitesine sapıldı ve bütün kafile köfte yemeğe gitti..
Bense her zamanki gibi,yemeği pas geçip çevreyi tanıma turuna..
Ama sanayi sitesinde nereyi tanıyabilirim ki ?..
Her yer rot,balans,motor,kaporta ilanları ve dükkanları ile dolu..
Yolun karşısında bir AVM..
Biraz oraya gidip ürünlere ve fiyatlara bakındım..
Sanayi tarafında da bir başka mağaza..
Adı da ilginç:İçecek Dünyası..
İçeri girdim..
Sudan meşrubata,meyve suyundan maden suyuna kadar her çeşit içeceğin toptan ve perakende satışı var..
Asıl dikkatimi çekense yöresel bir meşrubat oldu..
Niğde Bor Gazozu..
Niğde Gazozu'nu biliyorum..
Niğde Bor Gazozu'nu ise hiç duymamıştım..
Üstelik aromalısı da var..
Damla sakızlısı,hindistan cevizlisi,nane limonlusu,demirhindilisi ve tabiî ki sadesi..
24 adedi 25 liraya satılıyor..
Şişesi ve etiketi de şık ve albenili..
Yazık ki bu mağazada tek tek satışı yok..
Not alıp yaşadığımız ilçede soruşturdum sonradan,ne yazık ki, bizde bilen de satan da yok..
Yabancı gazlı içecek yanında böyle yerli içecek markalarının desteklenmesi gerektiğine inandığım için yazıla da aldım..
ben bunlara bakınırken zaman doldu..
Oradan çıkıp buluşma yerine yürüdüm..
Bir kebapçının vitrininde yazan maniye gülümseyerek:
"Kebap yanar elleme
Yürek yanar elleme
Bana bir söz vermiştin
Unuturum belleme"

Saat 14.30..
Sonunda yemek molası bitti..
Şimdi Sivas'ın merkezine gidiyoruz..
Görülecek çok şey ve çabucak tükenen vakit var..
İlk durak Gök Medrese..
Ama onu transit geçtik..
Otobüs camından birkaç fotoğraf çekebildim sadece..
Bir restorasyon faciası nedeniyle firuze renkli çinilerinin asitle yandığını içimiz yanarak okumuştuk..
Rehber de anlattı..
Doğruca Sivas Ulu Camisi'ne götürüldük..
Anadolu'nun en eski camilerinden,Selçuklu yapısı..
Kılıçarslan'ın oğlu Kutbettin Melik zamanında Kul Ahi yaptırmış..
Yapı taş,minare tuğladan..
50 sütun üzerinde duruyor..
Vakfiyesi Timur'un istilası sırasında kaybolmuş..
Cami ziyaretimizin ardından Şifaiye Medresesi'ne geçtik..
1217-18'de I.İzzettin Keykavus yaptırmış..
Dönemin eğitim araştırma hastanesi..
Taç kapısındaki güneş ve ay sembolleri,ana eyvandaki kadın ve erkek başı rölyefleri ünlü ve ihtişamlı..
1220'de yaptıran da buraya gömülünce yapı türbeye dönüştürülmüş..
Sırada kale hamamı var..
1584 tarihli yapıyı dönemin Sivas valisi Mahmut  Paşa çifte hamam şeklinde yaptırmış..
Kadın ve erkek hamamı bitişik anlamına geliyor bu..
Sırada ünlü Buruciye Medresesi var..
Diğer adıyla Hacı Mesut Medresesi..
1271'de İran'ın Hemedan-Burucird'inden gelen  Muzaffereddin Burucirdi yaptırmış..
Bugünkü anlamıyla bir akademisyen yani..
yapı da dönemin bilimler akademisi işlevini görüyor zaten..
Hükümdar soyundan olmayan birinin böyle bir yapıyı inşa ettir(ebil)mesi dönemin(Selçuklu) eriştiği olgunluk seviyesini de gösteriyor aslında..
yapının mimarî olarak eriştiği seviye de Anadolu'daki yapı işçiliğinin seviyesini gösteriyor elbette..
Kurucunun kendisi ve çocukları için yapı içinde inşa edilmiş türbesi de mevcut..
Zengin bezemeli taç kapısı ünlü..
Medresede kullanılan korint başlıklı sütunlar Anadolu'daki bir antik yapıdan getirilmiş..
Mimar onları olduğu gibi kullanma inceliğini göstermiş..
yıldız,rumi,geometrik motifler dantel gibi işlenmiş..
Kesme taş,moloz taş,devşirme tuğla,çini malzeme olarak kullanılmış..
Timur,istilaya geldiğinde yıkmaya çalışmış..(Allahtan başaramamış !)
Yanık izleri halen duruyor..
1960'ta,1964'te ve son olarak 2005'te onarımlar geçirmiş..
Bize rağmen ayakta kısacası..
Hayranlıkla seyrettik..
Rehberimiz bizi koşturmaya devam ediyor..
(Kendince haklı,bizi buradan zamanında çıkarıp akşam Kırıkkale'de yeni bir Doğu Anadolu grubunu devralacak,aynı yolları baştan ve daha ayrıntılı olarak bir kere daha başkalarına gezdirecek,biz artık bitmek üzere olan bir turun bir an önce evlerine gönderilmesi gereken yolcularıyız..)

Şifaiye,Buruciye,Kale Camisi'nden koşar adımla Kongre Binası'na geçtik..
20 Eylül-18 Aralık 1919 arasında Millî Mücadele Karargahı olan ünlü binaya..
4 Ekim 1892 Perşembe günü (belgede yazıyordu) dönemin Sivas valisi Mazlumpaşazade Mehmet Memduh bey yaptırmış..
Mülki İdadi binası olarak..
Bugünün sosyal bilimler lisesi ..



Önce idadi,sonra sultani,sonra Sivas Lisesi ve Kongre Binası..
Aradan geçen zaman içinde koşullar vahim bir varoluş mücadelesine girmemizi gerektirince, milletin temsilcilerinin toplanacağı kongre merkezi olarak burası uygun bulunmuş..
19 vilayetten 32 temsilci katılmış..
Sonradan gelenler de olmuş..
Toplantı lisenin müsamere salonunda yapılmış..
Bu haklı davanın basın ayağı olan İrade-i Milliye Gazetesi'nin baskı makinesi de sergilenenler arasında..
Ankara'ya geldikten sonra gazetenin adı değişip Hakimiyet-i Milliye olacaktır..
Salon ve Atatürk'ün çalışma ve dinlenme odaları asıl şekliyle muhafaza ediliyor..
Kongreden sonra yine lise olarak hizmet veren bina bu konumda 1981'e kadar devam etmiş..
1990 sonrasında müzeye çevrilmiş..
Divriği Kale Camisi'nin ahşap minberi de burada sergileniyor örneğin..
Üst katta okuduğumuz kongre dönemi belgelerinden birinde yazıyordu..
Atatürk'ün kaldığı odanın eşyaları Müftü Abdürrauf Efendi,Şekercizade İsmail Efendi,Sığırcızade Hayri Efendi tarafından getirilir..
Bu odanın küçük olması üzerine toplantılar üst kattaki büyük odaya alınır..
Atatürk'ün yatağının üzerindeki örtü,Sivaslı bir genç kızın çeyiz sandığından çıkarıp Paşa'ya hediye ettiği,fiyonklu,çiçekli işlemeli ipekli bir örtüdür..
Orada bulunan işlemeli bir çerçevedeki beyti de,anlamlı bulup, notlarım arasına almışım:
"Cihanın canına mağrur olup incitme insanı
Süleyman-ı zaman olsan bırakırsın bu eyvanı"
Duvarlardaki fotoğraflar arasında da kongrenin yapıldığı zamanın Sivas valisi Reşit Paşa ve eşi Melek Hanım'ın aile fotoğraflarına özel olarak dikkat etmişim..
Reşit Paşa'nın dirayet gösterip,Millî Mücadele'ye destek verişinin yanında,eşi Melek Hanım da aynı "Kutsal İsyan" yolunda Anadolu Kadınları Müdafaa-yı Vatan Cemiyeti'ni kurar ve başkanlığına seçilip çalışmalarına hız verir..Haklı davamızı dünyaya haykıran telgraflar çekmekten ordumuzun sargı bezi,askerlere çorap çamaşır ihtiyacına kadar her konuda aktif olarak çalışır..Aslında bu cemiyetin o dönemde her yerde teşkilat çalışmaları çok aktiftir..
Türk kadınları da kurtuluş mücadelesinde cephede olduğu gibi cephe gerisinde de bütün gayretleriyle çalışmaktadırlar..
Salonların birinde de,isabetli bir tutumla,Kurtuluş Savaşı'nda Türk Kadınları'na ayırmışlar..
Fotoğrafları ve hizmetleriyle..

Kongre Binası'nı içimizde duygular kabararak gezdik..
Bu arada Sivas Kongresi'nin 100 yılını kutlama hazırlıkları binada ve bulunduğu meydanda son haddindeydi..
Bizim orada bulunduğumuz günden dört gün sonra,4 Ekim 2019'da, devlet büyüklerimizin de katıldığı törenlerle bu kutlu direnişin anlamı bir kere daha hatırlanacak ve vurgulanacaktı,oldu da..
Şimdi sırada Atatürk'ün Ankara'ya gelişinin 100.yılı kutlamaları var..
Sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışının 100 yılı,23 Nisan 2020'de..
Meydandaki 100 yıl
tabelaları,bayrakları şimdiden coşkuyu yansıtmaya başlamış,her yaştan Sivaslı veya bizim gibi gezmeye gelenler her köşede fotoğraflar çekiyor,çektiriyor;Kongre Binası dolup dolup boşalıyor..
Her taraf cıvıl cıvıl,pırıl pırıl..

Zaman yine bitti..





Kafile toparlandı, koşar adımla yürüyüşe geçtik..
İstikamet Madımak Oteli..
Şimdiki adıyla Bilim Kültür Merkezi'ne..
Sivas İl Özel İdaresi'ne bağlı..
Mesai saatleri içerisinde gezilebiliyor..
Bizim Sivas'ta olduğumuz gün cumartesine rastladığı için biz içeriye giremedik tabiî..
Ama 2 Temmuz 1993'teki o görüntüler zihnimizin içinde kazılı,hiç silinmemecesine..
Arkasından yaşananlar,yapılanlar ve yapılmayanlar da..


Bu efkarla, dönüş yolunda otobüste Selda Bağcan'ın sesinden bir Pir Sultan ezgisi  dinlemeden edemedik..

Kafile yorulunca,daha doğrusu,rehberimiz alışveriş için son bir fırsat olmak üzere,bir kahveciye götürüldük..
Çerkezin Kahvesi adlı bu dükkan, bizim usulde pişirilen ve kallavi fincanda köpüğü üç  parmak kalınlığında olan kahveleri ile ünlü imiş..(Fincanı 8 lira)
Toplamda bir saat içinde bütün tarihi yapıları gezdiren rehberimiz buradaki kahve molası için de bir saat verince,fırsat bu fırsattır deyip,çevre gezisine çıktım..
Her yer hanlarla dolu..

Vakıf Subaşı Han(Kuruyemişçilerle dolu,16 çeşit hurma bulunuyor),Çorapçı Han(Şimdi İhramcızade Kültür ve Sanat Merkezi)..
Hemen az ötede Yeni Cami(1770'de Alime Hatun yaptırmış,cemaat ikindi namazı için içeri giriyordu,ziyaret edemedim)..
Paşa camisi de zaten Çerkezin Kahvesi'nin yanı başında..
Tam o anda ikindi ezanı okununca ziyaret edemedim onu da..
Böylece öğle yemeğinden sonra,14.30'da  başlayan Sivas turu,Gök Medrese,Ulu Cami,Çifte Minare,Buruciye M

edresesi,Kongre Binası,Madımak Oteli ile bitirildi bir buçuk saatte..
Bir saate yakın da kahve molası verildi..
16.30'da da yola çıkarıldık..
İstikamet,Ankara üzerinden  eve dönüş..
17.30'da  Yıldızeli..
18.15'te Akdağmadeni..
19.08'de,bu sabah Eğin'de Munzur Dağı'nın ardından doğan güneş,Yozgat Ovası'nda battı..
19.20'de Sorgun..
19.45'te Yozgat..
20.15'te Yerköy..
20.50'de Kırıkkale..
Rehberimiz bu akşam çıkacağı diğer tur grubuyla buluşmak için bizimle vedalaşıp ayrıldı..
22.30'da Ankara'dayız..
Buradan katılanlar ayrıldı..
Bir saat daha yolumuz kaldı..
23.58 evdeyim..

























..