8 Ekim 2019 Salı

Doğu Anadolu Postası-XVII


                             Eğin-III
Eğin'deki ilk günümüzde sabah Karanlık Kanyon'da Munzur ile Sarıçiçek Dağları arasındaki daracık vadide akan Fırat'ın kolu Karasu'da tekne gezisine çıkmış,sağanak yağmurlu,şimşekli,gökgürültülü geziden sonra Sarıçiçek Dağı tarafındaki Taş Yol'un üzerinde gezinmiş;oradan Doğa Tarihi Müzesi'nde 25 milyon yıl geriye gitmiş,bir saat sonra ise tekrar günümüze dönerek Apçağa Köyü'ne ve TA-TU-TA Çiftliği'ne gitmiştik..
Yöresel yemeklerin sunulduğu çiftlik evindeki bir saatte,öğle yemeğini yine pas geçerek,bahçedeki salıncağın keyfini çıkarmayı da ihmal etmeden dut kurusu,altın çilek üretiminin yapıldığı bahçeyi gezdim..
Yemek sonrasında Apçağa Köyü içerisinde gezdik..
Cuma namazından çıkan amcalarla sohbet ettik..
Köyün vadiyi gören tepesindeki çay bahçesinde çevrenin güzelliğini yudum yudum içimize çekerek izledik..
Bu arada yağmur durmuş,hava açılmıştı..
Öğleden sonra tekrar Eğin'e döndük..
Bu defa şehri gezdik..
Yağmur yine başladıysa da onu önemsemedik..





Sabah yürüyüşte gezindiğim Manili Yol'da bu kez bütün kafile ile bir kez daha yürüdük..
Yöresel bir tatlı çeşidi olan lök yapım evinin bulunduğu Lökhane'yi ziyaret ettik..
Dut ve cevizin ezilmesi,macun haline getirilmesiyle yapılan bu tatlının tadına baktık..
Tadı oldukça yoğun..
Ancak katkı maddesi olmadığı için,güçlü bir enerji yiyeceği olduğu kesin..
Su değirmenini de ziyaret ettikten sonra serbest zaman verildi..
İsteyen istediği gibi gezecekti..
Yağmur da hızını iyice arttırmıştı..
Yağmurluk sırtımda,şemsiye tepemde vurdum kendimi Eğin sokaklarına..
Akşama kadar gezdim,gezdim..
17.yy.yapısı kapısı enteresan bir şekilde açılıp kapatılan Orta Camisi'ni,1074 tarihli Dörtyolağzı Camisi'ni,hâlâ eski zanaatkarlığın sürdüğü çarşısını,birbirinden güzel evlerin,konakların sıralandığı sokaklarını,kimileri restorasyonda olan evlerini,1900'lerin başında yaptırılan tarihi Venk Köprüsünü,eski bir konak iken şimdi hem  kent müzesi hem kafe  olan binayı ve içindeki eski Eğin ve Eğinlilerin fotoğraflarını ..
Yağmur şehrin sokaklarını yıkarken ben hâlâ içlerinde ceviz,dut,trabzon hurması,elma,şeftali,erik,armut ,kayısı ağaçlarının sıralandığı bahçelerin arasından yürüyordum..
Bir bahçeden koparıp yediğim şeftali ne kadar lezzetliydi..
Eğin sular şehri..
şehrin her noktasında dağların içinden köpüren sular,kendilerine verilen yöne göre çağıldayıp akıyor..
Birazı değirmeni döndürürken çoğu bahçeleri suluyor;ama şehrin sokaklarında yürürken su sesi mutlaka eşlik ediyor..
Baharda kimbilir nasıl gümbürtülü akıyordur..
Güzelim evlerin bir de kapı tokmakları var ki,demirci ustalarının el emeği göz nuru..
Şimdi restore edilenlerde de aynısı taklit edilerek takılıyor..
Eğin'in Kemaliye adını almasının öyküsü de insanın içini sızlatacak kadar etkileyici..









"1921 ağustosunun son haftası.Yunan ordusu Ankara yakınlarına kadar gelir.Millet Meclisi'nde tartışmalar vardır.Muhalifler,Mustafa Kemal Paşa'ya ithamlarda bulunur.bunu öğrenen Eğinliler,Misak-ı Millî Derneği'ni kurarlar ve Mustafa Kemal Paşa'ya bağlılıklarını bildiren bir telgraf çekerler.telgraflarında,orduya asker,silah göndereceklerini bildirir ve Eğin'in adının değiştirilmesini talep ederler.Telgrafı Misak-ı Millî Derneği'nin başkanı Hanifizade Ömer Lütfü Bey çeker Paşa'nın ikinci adı olan Kemaliye olmasının talep eder.Mustafa Kemal meclis kürsüsünde konuşurken bu telgraf ona uzatılır.Hemen okur.'Efendiler,'der.'Bizlere milletin güveninin kalmadığını söylüyorsunuz.Bakın şimdi aldığım bir telgrafı okuyacağım.'Kendisine uzatılan telgrafı bütün Meclis'e okur.Eğinlilerin bağlılık bildirgeleri milletvekillerini bir nebze rahatlatır.Mustafa Kemal,hemen ertesi gün Hanifizade Ömer lütfü Bey'e (Arıtan)telgraf çekerek hem teşekkür eder,hem de isminin Eğin'e verilmesini bildirir.22.10.1920'den itibaren Eğin,Kemaliye olur.Eğin adı da türkülerde kalır."

















"Eğin'in altından akan Fırattır
Ağamın bindiği demir kırattır
Sılaya dönmesi hayli murattır
Tez gel ağam tez gel Eğinli misin
Sılaya dönmeye yeminli misin



Eğin dedikleri bir küçük şehir
Ana ben cahilem çekemem kahir
Yediğim içtiğim ağuyla zehir
İn gel ağam in gel Eğinli misin
Sılaya gelmeye yeminli misin"

Gurbete giden sevgililerin özlemle beklendiği,bekleyenlerin gözlerine sinen hüznün manilerden taştığı,siyah beyaz fotoğraflarda Eğin kadınlarının ince ve zarif görünüşlerinin yanında gözlerine yansıyan bekleyiş acısının izini;
kapı tokmaklarındaki ince sanatkarlıktan,tarhana,kara mercimek ve mürver çiçeği reçeline;




Karanlık Kanyon'da zipline,wing suiting,kano,rafting,su kayağı,dağ bisikleti gibi modern dünyanın sporlarından,cirit gibi ata sporlarına dek bütün etkinliklerin kendine yer bulduğu;
Kemaliye Uluslararası Kültür ve Doğa Sporları Şenliği ile adını sınırlar ötesine taşıyan;
sokaklarında gürül gürül çağlayan sular,yemyeşil meyve bahçeleri ile gözlere,gönüllere kendini sevdirip hafızaya kazınan Kemaliye'yi gördük,havasını soluduk,yemişlerinden tattık,yağmurun yıkadığı sokaklarında yürüdük,gönlümüzde silinmez bir yer vererek ayrıldık, hüznün damla damla sızdığı bu güzel şehirden..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder