7 Ekim 2019 Pazartesi

Doğu Anadolu Postası-XV

                        Kemaliye-I           
      Karanlık Kanyon,Taş Yol

Gezinin 7.günü..
Sabah güneş Kemaliye'den doğdu..
Daha doğrusu doğalı çok oldu ama,o yöndeki Munzur o kadar yüksek ki,kasaba halkı güneşi görmek için biraz bekliyor..
Saat 06.15'te yürüyüşe çıktım,Manili Yol'da..
Kemaliye'nin eski adı Eğin..
Dar bir vadide kurulmuş..
Yamacın doğu tarafı Munzur Dağı..
Batısı Sarı Çiçek Dağı..
Ortadan Fırat'ın bir kolu olan Karasu akıyor..
Azıcık araziye evler bitişik nizam üst üste dizilmiş..
Ekili dikili arazi kıt..
Bu nedenle yöre erkekleri uzun yıllar gurbete çalışmaya gitmek zorunda kalmışlar..
Gidenlerin geri dönmesi uzun sünmüş..
Dön(e)meyenler de olmuş..
Geride kalan eşleri,nişanlılarına da gözyaşı döküp,derdini mektuba,türküye,maniye dökmek kalmış..
İşte o manilerden bazıları bu yolda peş peşe sıralanmış..
Her biri bir derdi  dile getiriyor,inceden..
Mesela:
"Fırat kenarında balık değilem
Senden ayrılalı ayık değilem
Herkes sevdiğine neler gönderir
Bir kuru selama layık değilim.."

Ya da:
"Değme bahçelerde bitmez imiş nar
Ağam bilmez misin düşmanımız var
Mevlayı seversen bir mektup yolla
Ben el kızı isem çifte yavrum var.."



Veya:
"Görünüyor şu Eğin'in dağları
Çiçek açmış mor sümbüllü bağları
Kısmet ola tez zamanda gelesin
Anlatam başıma gelen halleri"

 Eğer gidenin dönüşü uzar,mektubu seyrekleşirse o zaman  sitemler başlıyor:

"Derin derelerin serin köşesi
Kırıldı gönlümün billur şişesi
Duydum ki olmuşsun Mısır paşası
Geçti gençlik çağım neyleyim seni"

Bir karı koca da mektuplarda birbirlerine maniler üzerinden  sesleniyor:
"Eğin'in üstünde zincirli kaya
Ağam benzersin mahcemalin aya
Gece gündüz yalvarırım Mevlaya
İnşallah gelesin gelecek aya"




diyen karısına Eğinli koca cevap gönderiyor:

"Köçan'a deyin ki bu yıl akmaya
Akıp akıp da yüreğimi yakmaya
Benden selam söyleyin nazlı yare
 Bu yıl da gelemem yola bakmaya"
(Köçan:Fırat'ın bir kolu)

Gidenlerin dönmesi iyice gecikip kalanlar umarsız kalınca manilerdeki ifade bedduaya dönüyor:

"Ahirette İstanbul yok kaçasın
Yalan gerçek defterini açasın
Sırat köprüsünde kaya ayağın
Başın döne cehenneme düşesin"

Böyle onlarca mani..
Yağmurlu Eğin sabahında okuya okuya yürüdüm o yolda..
Gurbete  giden kocalarına ağlaya ağlaya bu dünyadan çekilip giden bahtsız Eğin kadınlarının gözyaşları dökülüyor gökyüzünden adeta..
Bunu iki gün kaldığımız Eğin'de hep hissettim.
Bu güzeller güzeli kasabanın havasına hüzün sinmiş..
Çıngıraklı kahkahalar burada çok sakil kalıyor..
O sessiz,ince kadınların dertli yürekleri,kasabanın sessiz sokaklarında hâlâ atıyor..
Daha sonra fotoğraflarını gördüm o kadınlardan birkaçının..
Tahminimde yanılmamışım..
İnce,güzel,şık,zarif kadınlar..
Ama hepsinde o sessiz,hüzünlü bakış mevcut..

Yürüyüş sonrası otelin Fırat manzaralı balkonunda kahvaltı masasına geçtim.
Yörenin ürünlerine yer verme inceliğini gösteren otel yönetimi her yerde bulamayacağımız mürver çiçeği reçeli sunmuş bize..
Beğenenlere satış da yapıyorlar..
Beğendik..
Rayihası pek hoş ..

Saat 09.00..
Rehberimiz bizi yörenin minibüslerine doluşturup Karanlık Kanyon'a götürüyor..
Sabah ince yağan yağmur sağanağa çevirdi..
O da yetmemiş olacak ki,şimşekler çakıyor,gökler çatırdıyor..
Bu şekilde nasıl Fırat üzerinde kanyon gezisi yapacağız diye düşünürken bir de baktık ki,iki tekneye doluşmuşuz bile..
Üstümüzden sağanak indiriyor..
Oturacak yerler yaş..
Can yeleklerinin birer tanesini altımıza alıp ıslak zeminden korunmaya çalıştık..
Üstümüze de brandayı uzattılar..
Brandanın üzerine dolan yağmur suyu birikip sırtımızdan iniverdi ..
Bu kadar ıslandıktan sonra sızlanmanın anlamı yok elbette..



Ortamın tadını çıkardık biz de..
Başımızın üzerinden yüzlerce metre yukarıya uzanan dik kayalıkların arasından ilerleyişin,Norveç'in fiyortlarında ilerleyişten pek de farkı yok..
O kadar etkileyici..
Sadece orada suyun derinliği nedeniyle rengi lacivert,burada ise havanın durumuna göre değişmekle birlikte mavi-gri..
Motorun sesi dışında çıt çıkmayan kanyonda çevremizi izleyerek ilerledik bir süre..
Sonra fotoğraflar çekmeye başlayıp belki de tekrarı mümkün olmayacak yolculuğu görüntüledik..
Öyle ya,şu anda içinde ilerlediğimiz Karanlık Kanyon,büyüklükte dünyanın 4. kanyonu..
Amerika'daki Grand Kanyon'dan sonra 2.sırada..
Biz faniler de şimdi bunu gözlerimizle görüyoruz..
Biraz ıslanmışsak ne olmuş !..
Karanlık Kanyon'un yüksekliği 400 metreden 600 metreye kadar çıkıyor..
İki yanındaki kayalar da o kadar yekpare görünümlü ki insanın cesaretini kırıyor..
Ama yeni nesil gençler bunu da rüzgar sörfü ve benzeri sportif etkinliklerle değerlendirmekten geri kalmıyorlar..
Nitekim burada da iniş pistlerini gördük birçok yerde..
Kırk beş dakikalık tekne gezimiz bitince yine minibüslere doluşup bu kez de Taş Yol'u görmeye gittik..
Adı romanlarda geçen ünlü yol,,
Hakkında efsaneler söylense değer..
Yazık ki,ya da neyse ki, efsane söyleme çağında değiliz..
Ana yolların uzağında,sarp bir arazide kalan Eğin halkı anayollara ve şehirlere ulaşabilmenin yolunu biraz daha kısaltabilmek için çılgın bir proje başlatmışlar..
1800'lü yıllarda başlayan yol projesinde kayalar kazma kürekle kazılmaya başlanmış..
Ancak bir araba geçebilecek genişlikteki yolun ancak birkaç yüz metresini tamamlayabilmişler..
toplamda bekiz kilometrelik yolun 3.1 kilometresi yamaç,5.5 kilometresi tünel biçiminde..
Bitmesi 137 yıl süren yolun tamamlanabilmesi için devlet yardımı gerekmiş elbette..
Dönemin efsane valisi Recep Yazıcıoğlu'nun da konuya eğilmesi,İl özel İdaresi'nin ödeneğine,İstanbul'daki Eğinlilerin maddi desteklerini esirgememeleri sayesinde 2002'de yol açılabilmiş..
Böylece kışın çevreyle bağı kesilen Eğin de bundan kurtulmuş..
İnsanlar yazın olduğu gibi kışın memleketlerinden dışarıya gidip gelebilmişler..
Tekne gezisinde aşağıdan baktığımızda gördüğümüz oyuklar da yolun 5.5 kilometrelik tünel bölümünün hava bacaları imiş..
Şimdilerde başka bir asfalt yol yapıldığı için bu yol biraz nostaljik kalsa da hâlâ kullanılıyor elbette..
Yolun bir bölümünde de suyun karşı yakasına geçmek için bir köprü yapılmış..
Bunda da yine Merhum Recep Yazıcıoğlu'nun katkısı çok..
Bu konu da romanlara esin kaynağı oldu..
Hatırladığım bir tanesi Ayşe Kulin'in Köprü adlı romanı..
Böylece köylerin birbirleriyle ve şehirle bağlantısı,birkaç yüz yıl gecikmeli de olsa kurulabildi iki binli yıllarda..
Yeni bir proje daha geliştirilmiş hatta..
Adı Sırat on Fırat..
Cam köprü..






Suyun iki yakası bir asma köprü ile birleştirilecek..
Köprünün zemini de cam olacak..
Gerçek cesur yürekler için..

Kemaliye (Eğin) yazısı devam edecek..



















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder