Yıllar önce tek kanallı televizyon günlerindeki haber bültenlerinde ilk kez adını duyduğumuz kelaynakları görmeye gidiyoruz..
Halfeti'deki 'mavi tur' sonrası yola revan olduk..
İkindi vakti Birecik'e vasıl olduk..
İlk durağımız kelaynaklar elbette..
Afrika'ya göçmesinler diye üstü tel örgüyle kapatılmış korunaklarında birer köşeye çekilmiş dervişler misali çile dolduran garip görünüşlü kuşlar..
Göç zaman gelince kafeste yemleniyorlar..
Tek eşli bir ömür sürüyorlar..
Bu nedenle de çok yavaş çoğalıyorlar..
Bizi kelaynaklarla ilgili bilgilendiren de onları korumakla görevli olan Ornitolog Mustafa
Çulcuoğlu.. Şunları söyledi:
"Birecik tepe üzerinde kurulmuş bir ilçe..
Tepenin eteği de kalkerli..
Kelaynaklar da bu kalkerden yararlanıyor..
Kelaynakların bir özelliği de topraktaki zararlı böcekleri yemesi..
Ülkemizde bir dönem yoğun olarak kullanılan DDT nedeniyle zavallı kuşlar adeta kırıma uğramış..
Toplam 11 tane kalmışlar..
1977'den bahsediyoruz..
Her yıl göç zamanları gelince kafeslere alınıyorlar..
Bahar başlangıcı olan(onlar için galiba)14 martta da kafesten çıkarılıyorlar..
Şimdiki sayıları 273..
(Tesisin yöneticisi Mustafa Bey bu sayıya ulaştıklarını anlatırken nasıl mutluydu,görmek gerek !)
Kalkerlerin mineralleri onlar için sadece yiyecek değil aynı zamanda afrodizyak..
Bir de yumurta kabuğu..
Eş sahibi olunca da hem dişi hem erkek kuş kelleşiyor..
Dünya ölçeğinde güvercin barış sembolüdür..
Ebabil dünyanın dönüşü..
Kelaynak da baharın başlangıcını sembolize eder..
Acıbadem çiçeklerinin açtığı 14 martta geliyorlar..
Yani eskiden geliyorlardı..
Artık hiç gitmiyorlar..
Binlerce yıldır olduğu gibi buradaki kalkerleri yiyerek yaptıkları yumurtalardan (ki sayıları 1 ile 4 arasında değişiyor)buradaki yuvalarında yavru çıkarıyorlar..
2018'de 61 yavru büyütmüşler..
(Mustafa Bey bunları anlatırken kendi yavruları gibi heyecanla anlatıyordu)
Onlara her gün yağsız kıyma,peynir,haşlanmış yumurta ve kabuğu çeşitli karışımlarla birlikte hazırlanıp veriliyor..
Avrupa'ya da oradan götürülmüş..
Beş yaşından itibaren üreyebiliyor..
Üreme yaşı,ya da tek eşlilik yaşı,gelince hem dişi hem erkek kuş kelleşiyor..
Eşi olan kuş bunu hiç değiştirmiyor..
Eşi ölünce,küçük yavrusu varsa onu büyütüyor..
Yavrusu büyüdükten sonra yeni eş seçiyor..
Ortalama 25 yıl yaşıyor..
Ancak 2013'ten beri göndermiyor bizim yöneticilerimiz..
Son beş yıldır da burada büyütülüyorlar.."
1,5 metrelik bir kertenkele..
Bir başka yöre canlısı Çizgili Sırtlan..
Doğadaki leşleri bulup yiyor..
Bir bakıma doğa çöpçüsü..
Dolayısıyla doğal dengeyi sağlıyor bu canlılar..
Doğa Derneği de bu hayvanları korumak,bakıp ilgilenmek görevini üzerine almış..
Küçük bir hediyelik yöresel ürünler satışıyla da derneklerine gelir temin ediyorlar..
Bir de soyu tükenenler var:
Küçük Karabatak..
Saz Delicesi..
Küçük Akbalıkçıl..
Alaca Yalıçapkını..
Saz Tavuğu..
Arıkuşu..
Ne güzel isimleri var hepsinin..
Ama artık kendilerini gören yok..
İmiş..
Diğerlerini olsun yaşatmak ve mümkünse çoğaltmak için çabalayan bir grup idealist insanla tanıştık burada..
Heyecanlarını ve kendilerini bu ideale nasıl adadıklarını görerek ülkemiz ve o canlılar adına sevindik..
Bir konu onu bilen ehil ellerdi,seven gönüllerde diye..
Onun da Latincedeki adını daha sevimli bulduk nedense:İbis..
Bizim verdiğimiz yöre adı onlara çok uyuyor ama pek de zavallı gösteriyor..
Bunların eskiden,yok olma tehlikesi yaşamadıkları dönemde bahar başında gelişleri,yöre halkının anlatımlarında,"kara bir bulut gibi"diye anlatılır ve coşkuyla karşılanırmış..
Kışın bittiğini anlarmış herkes..
Bütün bunların üzerinde yaşandığı Birecik küçük,sevimli bir ilçe..
Ama il olan Bilecik'ten büyük !..
Görüntü bana biraz Mısır'ı ve Nil'in iki yakasındaki köyleri,kasabaları hatırlattı..
Kelaynaklar da onun için mi bahar başında Nil'den buraya göç ediyorlardı acaba..
Nil'e benzediği için mi?..
Birecik gezimiz de bitiverdi..
Gün batmaya doğru hazırlanırken biz de Gaziantep yoluna düşüyoruz..
Rehberimiz de ufuk çizgisinde kalan bir noktayı göstererek Zegma mozaiklerinin çıkarıldığı yeri işaret ediyor..
Üzerinde Türk bayrağı olan bir tepe..
Aspendos gibi Zeugma'ya da Belkıs deniyor..
Türkmenlerin gelip yerleştiği bu bölgelerdeki eski yerleşim yerlerine,Yemenli Kraliçe Belkıs'a atfen hep bu isim verilmiş..
Bu arada yol tabelasında Nizip adını okuyoruz..
Bir de sağlı sollu fıstık ya da zeytin işleme tesislerinin adlarını..
Bulunduğumuz ovanın adı Nizip Ovası..
Boylu boyunca yemyeşil zeytinlikler..
Yurdumuz ne güzel..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder