ben de şehri tanımak için sokaklarda dolaşmak usulünü benimseyenlerden biri olarak verilen süre içinde mini turlar yapıyorum..
Önce kafilenin oturduğu lokantanın hemen yukarısındaki eski evlerle dolu bir sokağın girişindeki küçük bir kumaş dükkanı dikkatimi çekiyor..
Küçücük bir yerde raflardaki kumaşları sergiliyor ve satış yapıyor..
Pek ucuz olmadığını da..(300 lira)
Şimdiki adı Kurtuluş caddesi olan sütunlu Cadde,Roma döneminden kalma..
Tabiî kazılamıyor..
İpek dokuma ürünleri dükkanından çıkıp caddenin aşağısına doğru ilerliyorum..
Ama bazıları epey harap,,
Cadde cıvıl cıvıl..
Kapının ardında güzel bir bahçeleri var..
Daha ötesini göremedim..
Kapıyı ittirmedim..
Yol beni Ulu Cami'ye götürüyor..
içerisi hafif serinliğiyle huzur veriyor..
Bahçesi de güzel..
Arka tarafında da hazire dediğimiz küçük bir bölümde geçmiş dönemin efendiden insanlarının mezarları var..
Biri de ayrı bir yerde defnedilmiş..
Güzel ve büyük bir portakal ağacı da sessizliğe gölgesini seriyor..
Kocaman yeşil portakallar ağacın süsleri gibi parlıyor..
Bu sırada, tarihi bir hamam " Beni de gör
!"dercesine yolumu kesiyor..
16. yy.'dan kalma olduğu yazılı tabelada..
Ve hâlâ kullanılıyor..
Ne iyi..
Zamanım bitmek üzere..
Kafileyle lokantanın önünde buluşup Saint Pierre kilisesi'ne gideceğiz..
Dönüşe geçiyorum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder