Hatay (ya da Antakya)-I
Kafiledekiler şehri tanımanın en iyi usulü olarak her gidilen yerde ve her yemek molasında masa başında yerlerini alırken,
ben de şehri tanımak için sokaklarda dolaşmak usulünü benimseyenlerden biri olarak verilen süre içinde mini turlar yapıyorum..
Şimdi sıra Antakya sokaklarında..
Önce kafilenin oturduğu lokantanın hemen yukarısındaki eski evlerle dolu bir sokağın girişindeki küçük bir kumaş dükkanı dikkatimi çekiyor..
Bir tonoza sığınmış bir dükkan çünkü..
Küçücük bir yerde raflardaki kumaşları sergiliyor ve satış yapıyor..
İpek el dokuması ürünlerin yanında meraklı müşteriler için ipek kozaları,ham ipek çileleri de sergileniyor..
Oradaki bir ürün dikkatimi çekip sorduğumda da,Topkapı Sarayı'ndaki bir modelden esinlenip üretildiğini,adının 'torba şal' olduğunu öğreniyorum..
Pek ucuz olmadığını da..(300 lira)
Bir de bulunduğumuz caddenin tarihi bir cadde olduğunu ..
Şimdiki adı Kurtuluş caddesi olan sütunlu Cadde,Roma döneminden kalma..
Üzerindeki yüzlerce ev ve dükkan kaldırılıp kazılsa Efes'teki ünlü mermer cadde gibi bir şeyin ortaya çıkması kaçınılmaz..
Tabiî kazılamıyor..
İpek dokuma ürünleri dükkanından çıkıp caddenin aşağısına doğru ilerliyorum..
Salğ sollu eski ve ince bir zevkin eseri olduğu belli olan taş işlemeli evler caddenin başlıca süsü..
Ama bazıları epey harap,,
İyi ve ciddi bir restorasyona muhtaçlar..
Cadde cıvıl cıvıl..
Bizim gibi gezginler,şehrin gençleri,satıcılar, yol boyu kalabalık..
Yol üzerinde Antakya Protestan Kilisesi'nin işlemeli demir kapısını görüyorum..
Kapının yanına konulan"Lütfen kapıyı ittirmeyiniz.Ziyarete kapalıyız"yazısı turist
zorbalığından ne kadar bıktıklarının göstergesi..
Kapının ardında güzel bir bahçeleri var..
Daha ötesini göremedim..
Kapıyı ittirmedim..
Yol beni Ulu Cami'ye götürüyor..
Dışarının boğucu ve nemli sıcağından sonra
içerisi hafif serinliğiyle huzur veriyor..
Bahçesi de güzel..
Arka tarafında da hazire dediğimiz küçük bir bölümde geçmiş dönemin efendiden insanlarının mezarları var..
Biri de ayrı bir yerde defnedilmiş..
Mezarına türbe havası verilerek üzerine yeşil bir örtü serilmiş..
Güzel ve büyük bir portakal ağacı da sessizliğe gölgesini seriyor..
Kocaman yeşil portakallar ağacın süsleri gibi parlıyor..
Bir portakal koparıp çıkıyorum..
Bu sırada, tarihi bir hamam " Beni de gör
!"dercesine yolumu kesiyor..
16. yy.'dan kalma olduğu yazılı tabelada..
Ve hâlâ kullanılıyor..
Ne iyi..
Zamanım bitmek üzere..
Kafileyle lokantanın önünde buluşup Saint Pierre kilisesi'ne gideceğiz..
Dönüşe geçiyorum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder