17 Eylül 2019 Salı

Doğu Anadolu Postası-IX

                       Digor,Iğdır,Ağrı Dağı,İshak Paşa Sarayı

Sabah koşar adım Ani şehrinden kalan yapıları gördükten sonra 10.50'de  tekrar yola çıktık..
Önce Kars'a uğrayacağız..
Dün Çıldır ve Aktaş Göllerinden geç geldiğimiz için Kars'ı akşamın alacakaranlığında gezebilmiş,akşam yemeği sonrasında Karslı âşıkların sazlı sözlü atışmalarını dinlemiş,kafkas oyunu ekibinin müthiş hareketli ve gözlerimizin kocaman açılmasına neden olacak kadar zorlu performansını izlemiştik..
Kars'a kadar gelip de alışveriş etmeden olur mu?
Olmaz..
Hele Kars peyniri almadan hiç olmaz..
Bu nedenle Kars'a zorunlu alışveriş uğrayışında bulunacağız..
Kars kaşarı tekerleri,Malakan peyniri tekerleri,tereyağları,gravyerleri alındı,otobüsün bagaj boşlukları dolduruldu..
Yetmedi,kargo ile doğrudan eve gönderildi..
Alışveriş yapabilmenin rahatlığı ile yola koyulundu..
(Merak edenler için gravyerin kilosu 80,kaşar 45,Malakan peyniri 35 liradan satılıyor.)

İstikamet  Digor üzerinden Iğdır..
Oradan İshak Paşa Sarayı..
Akşam Erciş'e misafiriz..
Hadi bakalım..
Rehberimiz de alışverişten memnun olmalı ki,neşeli bir sesle bilgileri mikrofondan kulaklarımıza boca ediyor..
Saat 13.20..Digor'dayız..
"Aslı Dekor imiş..
Yani Beşkilise..
Bu arada Ağrı Dağı'nın Ermenice ismi de Masis..
Ma:Büyük Ağrı,Sis:Küçük Ağrı..Masis Ağrı Dağı..Hani Hristiyanların Ararat diye andıkları heybetli dağ..
Nuh'un gemisinin toprağa oturduğuna inandıkları yer..
Bizim inanışımıza göre o dağın adı Cudi.."
Yolumuzun yanı sıra akan su sıfır noktasındaki Arpaçay,Aras'ın buradaki kolu..
Hemen yanından geçtiğimiz bir köyü tam ortadan ikiye bölüyor..
Sadece köyü değil..
İki ülkeyi de..
Türkiye tarafında biz..
Hemen suyun karşısında görünen yakada da Ermenistan..
Önce Halıkışla Köyü,sonra Bağıran Köyü..
Yemyeşil,sessiz,sakin görünen köylerin halkı Azerbaycan Türkleri..
Suyun bu tarafında kalanlar Türkiye vatandaşı,karşıda kalanlar Ermenistan..
Suya gelince o kimseye karışmadan sakin sakin akıp gidiyor,herkesi eşit suluyor..

Saat 13.55..Iğdır il sınırındayız..
Aras nehrinin üzerinden geçiyoruz..
Mevsim itibariyle su az,su yatağı ise alabildiğine geniş..
Nehir kıyısındaki köyler hariç arazi çorak..
10 bin nüfuslu Tuzluca'dan geçiyoruz..
yeşil,şirin kasabanın en büyük zenginliği bir tuz dağının kenarında olması..
Eskiden Tekel işletmesi olan tuz madenini şimdi bir özel işletme devralmış..
Tuz üretmenin yanı sıra astım hastaları için dağın içine kür odaları oluşturuyormuş..
Çalpala Köyünden geçiyoruz..
Yemyeşil,şirin bir köy..
Ve Ağrı bütün haşmetiyle karşıdan göründü..
Ne kadar etkileyici..
İnsan konuşamıyor heybetinin karşısında..
5157 metrelik bir ihtişam içinde..
Artık Iğdır Ovasında ilerliyoruz..
Rakım 850 metre..
Dümdüz,yemyeşil;her yer bağlık,bahçelik,kavaklık..
Ağustosun sonundayız,bir hafta öncesine kadar ağaçlardan kayısı hasadı yapılıyormuş..
Şimdi şeftali hasadındalar..
(kayısının buradaki adı da şalak..)

Saat 14.30'da Iğdır'dayız..
Plaka 76,nüfus 913 bin..
Şehrin simgesi leylek,parklarda heykelleri var..
Ilıman iklimden dolayı leylekler göç etme gereği duymuyor,hep burada kalıyormuş..
Iğdır,1926'da Türkiye sınırına dahil olmuş,daha önce İran'a aitmiş..
Nüfusu ağırlıklı olarak Terekeme Türkleri oluşturuyor..
Sınırda olunca sınır ticareti de çok yoğun haliyle..
Rehberin anlatımına göre burada otobüs
terminali yokmuş..
Yolcular yazıhanenin önünden binip iniyorlarmış..
Bir de çok market bulunuyormuş ve köylüler kendi köylülerinin marketlerinden başkasından alışveriş yapmıyorlarmış..
Pazara getirdikleri ürünü de önce kendi köylülerinin marketine indiriyorlarmış..
Nahçıvan yolunda,Dilucu Sınır Kapısı üzerinde karakoyunlu yerleşim yeri alanında Iğdır Şehitleri Anıtı yer alıyor..
Ermenistan'dan da görülebilen(görülmesi de
istenen)bu anıtın etkileyici bir görüntüsü var..
Kaide altındaki yükselti kurgan biçiminde,anıt birleşen kılıçlar formunda,kabza üzerinde çeşitli dönemlere ait Türk savaşçılarının rölyefleri mevcut.kılıçların uçlarının bir araya getirilmesiyle de bir çadır formu arzu edilmiş..tabiî bu kadar simgesellik yanlış anlamalara da müsait olduğu için internette anıt üzerine olumlu olumsuz birçok yazı var..
Anıtın önünde durup fotoğraf çekiyor ve yola devam ediyoruz..
Yolumuzun üzerinde Tendürek Dağı da iki bin metrelik heybetiyle göründü..
15.30'da Doğubeyazıt'tayız..
Gürbulak Sınır Kapısı'na 21 kilometre..
Bir zamanlar Doğubeyazıt il,Ağrı da ilçe iken,sonra Ağrı il yapılıp Doğubeyazıt da ona ilçe olarak bağlanmış..
Eski adı da Dasyaluk..
(Bu arada Ağrı Dağı'nın tapusu Ahmet Çokdin adlı bir vatandaşın üzerinde imiş..
Bir süre önce Banu Alkan'a hediye etmeye kalkmış..
Ağrı Dağı bulunduğu yükseklikten gökgürültüleriyle gülmüştür..)

Geç bir öğle yemeği için Doğubeyazıt'ta mola verildi..
Bu arada ben de şehrin çarşısını dolaştım..
Birçok pasaj ve birçok kaçak mal çuval çuval..
Çin işinden Hint işine kadar sayısız ürün..
En çok da İran işi..

Ancak zevksizlik derecesinde süslü püslü hepsi de..
Sadelik ve zariflikten hoşlananların beğenebileceği şeyler çok az..
Bir de kaçak çay,tütün var bol bol..
Bizim rehber de buradan mı alıyor acaba?
Sürekli sigara sardığı bir tütün tabakası var elinde..
Doğubeyazıt sokakları gençlerle dopdolu..
Hele bir piyasa caddesi var çok güzel düzenlenmiş olan..
Yol boyunca ağaçlar,banklar,sağlı sollu dükkanlar,son modaya uygun saç ve giyimleriyle gençlerle cıvıl cıvıl..

Aslında burası yeni Doğubeyazıt olarak
sayılmalıymış..
şehrin eski yerleşimi İshak Paşa Sarayı'nın altında yer alıyormuş..
Zaten saray da Cenevizlilerden kalma bir yapının üzerine başlatılmış..
Ünlü dengbej yani destan söyleyici Ahmedi Hani'nin ölüm yeri de burası imiş..


Sonunda İshak Paşa Sarayı'na doğru yola çıktık..
Senelerce belgesellerde izlediğimiz yapı sonunda gözlerimizin önünde..
Aşağıdaki şehri tepeden bakan bir kartal yuvası..
Koca ovayı kuşbakışı izleyebiliyor orada bulunan..
Var olan bir düzlüğü saray için arsaya dönüştürmüşler..
Ve ne emek,ne zanaat,ne sanatkarlıklar dökmüşler..
belgesellerde bunu bütün görkemiyle algılayamıyor,sadece hayran oluyorsunuz..
Dolayısıyla bu yapıya zaten hayrandık,şimdi büyülendik..
Biraz da geride kalan görkeminin yasını tutan yapının haline

hüzünlendik..
Biraz da kendi halimize tabiî..
Çünkü sonunda dünya gözüyle görebilme nasibine erdiğimiz yapıyı gezebilmek için sadece bir saatimiz var..
Onun yarısını da rehberle dolaşarak tükettik..
Kaldı yarım saat..
Koş Mevcibâlâ koş..
Hem görmeye,hem güzelliğini sindirmeye,hem fotoğraflarını çekmeye..
Tabiî ki hiçbirine yetmedi..
Bir de tam son dakikada tepemizde dönen yağmur bulutları yükünü boşaltmaya kalktı..
Bizim bir saatlik gezme izni elli dakikaya indi..
Bizim gibi gezmeye gelenlerin yanı sıra düğün fotoğrafı çekmek için mekan olarak bu sarayı


kullanan yöre halkı da içerdeki kalabalığı oluşturuyordu..

Yine de görebildiğimiz kadarıyla saray şu bölümlerden oluşuyor..
I.Giriş kapısı(Ana kapı,çok etkileyici,taş işlemeciliğinin sanatkarca bir örneği)
II.Birinci avlu(Odalar ve yapılar bunun çevresine sıralanmış..
III.Çeşme
IV.Muhafız koğuşları(Kuzey bölümdeki duvar kalınlığı 1,5 metre !)
V.Zindan (Ben girmedim,birkaç basamakla inilen bölüm ürpertici görünen bir kapının ardında bodrumda uzayıp gidiyor.1805'te napıolyon'un ajanı olarak gelen ve tutuklanıp zindana atılan P.A.Jaubert yazdığı seyahatnamesinde mahkumların buraya tavanda yer alan bir açıklıktan halatla zindan koğuşlarına indirildiğini yazmış !)
VI.Isıtma Sistemi Merkezi(Burada bulunan bakır kazanla ısıtılıyormuş galiba..1.Dünya Savaşı'ndan sonra bu kazan kaybolmuş.Buradan döşenen künkler camiye kadar uzanıyor.Ayrıca mabeyn dairesi,medrese,muayede salonu da buradan ısıtılıyor.Harem bölümü ise hamam külhanından döşenen künklerle ısıtılmış..Diğer bölümler ise odalarda bulunan ocaklarla..)
VII.Hizmetli odaları,zahire ambarları..(Aşağıya inilen merdivenlerin ardında,bir kısmına inilmiyor,bir kısmına da bizim zamanımız yetmedi..)
VIII.İkinci Avlu(Çok süslü taş işlemeciliği ile bezeli duvarlarla çevrili yapılar..Sağda bulunan barok,soldakiler rokoko esintili)
IX.Selamlık (İçeri girince sağda büyük bir selamlık salonu,solda odalar,odaların kuzeye bakan duvarlarında ortada birer ocak,ocağın iki yanında görkemli vadi manzaralı birer pencere,pencere kasalarında çepeçevre ince oyuklar,perde sistemi için mi acaba,bilemem;selamlığın solunda cami)
X.Selamlık odaları
XI.Cami


XII.Mutfak(Etkileyici, kocaman bir ocağı var)
XIII.Hamam(Gayet konforlu;ama o kadar hızlı gezdik ki detayları hatırlayamıyorum)
XIV.Harem (selamlıkla kıyaslanırsa küçük,batıya bakan pencereli odalar ve salon)
İshak Paşa Sarayı'nın 500 metre aşağısında da Ahmedi Hani'nin türbesi yer alıyor..
Tabiî biz gidemedik..
Ancak saraya giderken de dönerken de türbeye giden ziyaret



tçileri gördüm..
Bölge halkı önem veriyor ve ziyaret ediyor..
Saat 18.30.Burada gün batımı zamanı ve bir yandan kara bulutlar her yeri kaplamışken güneşin battığı yerde renk oyunlarıyla gurup manzarası oluşup bizi bir kez daha büyüledi..
Kısmetimizde varsa bir kez daha gelip ziyaret edebiliriz bu yapıyı umarım..
Şu anda ise Ağrı, kara bulutların ardına çekilmiş,şimşeklerini biz ölümlülerin üzerine yağdırıyor..
Neye kızdığını bilemem..
Ama çabuk kızdığı,kızınca kara bulutlara bürünüp yok olduğu kesin..
Saat 19.20.


Yoldayız..
2644 metrelik Tendürek Geçidi'nde..
Gökyüzü şimşeklerle yarılıyor..
Yeryüzü simsiyah..
Tendürek de Ağrı gibi öfkesinden kara bulutlara sarınmış..
Fırtına tanrısından buralarda ne kadar çok korkulduğuna hak veriyorum..
Bir anda gökyüzünden hışım yağıveriyor..
Saat 21.00,Erciş'teyiz..
Maciter Hotel'e inip hemen odalarımıza çekiliyoruz..
Fırtına tanrısının öfkesini üstümüze çok çekmiş olmalıyız ki odada duş başlığı bozuk,rezervuar bozuk,havlu yok,daha sonra getirilen havlu makineden yeni çıkmış ve ıslak,pencere kırık..
Ama biz çok yorgunuz..
Fırtına tanrısının öfkesine kulaklarımızı tıkayıp dinlenmeye çekiliyoruz..
Nasılsa sabahleyin güneşi görünce hepimiz gülümseyeceğiz..











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder