Bitlis İhlasiye Medresesi-Ahlat Selçuklu Mezarları-Nemrut Krater Gölü-II
Bir önceki yazıda Tatvan'dan sabah Nemrut Krater Gölü'ne gittiğimizi,dönüşte yine Tatvan'da öğle yemeği molası verdiğimiz,yemeğin de o yörelerin ünlü büryan kebabı olduğunu,isteyenin de yanında abşor çorbası(kemik suyuna çorba) içebileceğini yazmıştım..(büryan kebabı:30 lira)
Tatvan'daki öğle yemeği molasından sonra yine yola düştük..
İstikamet Ahlat..
Kısa bir yolculuktan sonra da vardık..
Ahlat Van Gölü kıyısında 24.200 nüfuslu mütevazı bir ilçe..
Göl kıyısı ekili dikili araziyle dolu..
Bostan ve domates tarlaları birbirini izliyor..
Süphan Dağı da hem göle hem ilçeye yukarıdan
nezaret ediyor..
Ahlat taşı adıyla bilinen yöresel taş bütün yapılarda kullanılmış,kullanılıyor..
Boz kahve tonlarındaki taşı şimdiki yapılarda da kullanmaya özen gösterenler olmasına çok memnun olduk..
Bitlis'e çok yakın olan bu ilçenin özelliği ünlü Selçuklu mezar taşlarının bulunduğu yer olması..
Bilmediğimiz diğer özelliği ise yörenin ağaçlarından çok kaliteli bastonlar üretilmesi..
Hep Devrek'in adını duyardık;oysa Ahlat da hiç geride kalmıyormuş..
Refa ve İbrahim Ustaların el emeği göz nuru bastonlar genellikle yörenin ünlü cevizlerinin yaşlı ağaçlarından..
Hatta Refa Usta(adı böyle)1000 yıllık ceviz ağacından yaptıkları bastonları gösterdi..
Ayrıca kemik taraklar da talep gördüğü için üretilmeye devam ediliyor..
150 liradan 20 bin liraya kadar etiket taşıyan baston var..
Kemik taraklar da 20 lira civarında..
Hatta Malazgirt Zaferi'nin kutlamaları için yöreye gelen devlet büyüklerine de satış yapılarak tanıtım atağına geçilmiş..
Devlet büyüklerimiz genellikle 2 bin liralık olanlardan almışlar.
Bu arada yol üstünde Malazgirt Zaferi kutlamaları için hazırlanan tören alanını gördük..
Otağ biçimli çadırlarla dolu geniş alanda Cumhurbaşkanımız için bir konut(saray)inşa edilecekmiş..
Ustalarımızın tek derdi ise
üretim için yeterli eleman olmaması..
Daha doğrusu usta olmaması..
"İş çok ama yapacak olan usta sadece ikimiz varız."diye pek dert yandılar..
Biz onları bu dertleriyle bırakıp Selçuklu mezarlığına yöneldik..
Ortaçağ Türk mezar mimarisinin örneği olan mezar taşları aslında on binlerce imiş..
Ancak Rus işgalinin yaşandığı dönemde,Ruslar bu taşların birçoğunu çeşitli yapılarda kullanmışlar..
Dolayısıyla bugün 8169 mezar taşı kalmış
durumda..
Mezarların bazıları oda biçiminde..
Dünyanın en büyük Türk İslam Mezarlığı olarak da adlandırılan mezarlıkta, bugün üniversitenin arkeoloji bölümü öğretmen ve öğrencileri çalışıyor..
Taşların hepsinin okunmaları tamamlanmış..
Dolgu ihtiyacı olan çatlaklıklar tamir ediliyor..
Üzerlerindeki zamanın tahribatı temizleniyor..
Biz oradayken beyaz önlüklü öğrenciler gölgelikler altında çalışıyorlardı..
Onlara selam verip yürüyüş koridorundan geçerek bütün mezarlığı kat ettik..
Bu mezar taşlarının son derece sanatkarane işlenmesinde emeği geçen sanatkarların 32'sinin de adı tesbit edilmiş..
Alanda en çok yeri kadılar bölümü kaplıyor..
İlim,din,kültür,sanat,zanaatkar,hukukçu,mutasavvıf alanında dönemine göre isim sahibi olanların adlarına mezarlar ve mezar taşları..
Hem de ne azametli taşlar..
Bazıları üç metre yükseklikte..
Şahide denilen bu mezar taşlarının doğu yüzünde ölenin kimlik bilgileri,nereden geldiği,mesleği yazılı..
Batı yüzünde taşı hazırlayan sanatkarın adı,Kur'an'dan bir ayet,geometrik veya bitkisel süsler var..
Sanduka kısmında ölüm konulu hadisler taşa kazılmış..
Orhun Abideleri'nin Anadolu versiyonu olan taşlarda bazı semboller de var..
Çift başlı ejder,yıldız,hayat ağacı,mihrap nişi(cennete açılan kapı sembolü)..
Ölen bir kadınsa lale,bir genç kızsa ters lale motifi taşa işleniyor..
Fakat şurası kesin,hepsi için çok ince işçilik kullanılmış,taşlar dantel gibi işlenmiş..
Bu arada mezarlık alanının girişindeki Emir
bayındır Kümbeti'nden de söz etmek gerek..Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın torunu Rüstem Bey'in oğlu Emir Bayındır için 1481'de yaptırılmış..
Bir türbe ve yanında mescit olarak bir yapı kompleksi..
Mimar Ahlatlı Baba Can Bey..
Bu zarif yapının mimari benzeri Azerbaycan'da Gence şehrinde yine aynı mimarın elinden çıkmış..
Ahlat'taki Selçuklu Mezarlarını ziyaret ettikten sonra yine yola revan olduk..
Şimdi istikamet Bitlis'e..
Kısa bir yolculuktan sonra ikindi vakti vardık..
Bitlis Nüfus:341.245 Rakım 1637 Plaka:13
Bizim yıllarca söylediğimiz "Bitlis'te Beş Minare" türküsünün şehrine..
(Rahmetli arkadaşım Nesrin'in sesine ne güzel yakışırdı..Nur içinde yatsın..)
Beş minare değil birçok minare mevcut..
Türküdeki beş minare ise..
Sadece tarihî fotoğraflarda..
Bugün hepsini yan yana görebileceğimiz bir beş minare fotoğrafı için uzun uzun uygun açı aramak gerekiyor..
Bitlis'in şehir yapısını incelemek daha ilginç..
Derin bir vadinin ortasından akan bir akarsuyun iki yakasına inşa edilmiş..
Dicle'nin kollarından Botan'a karışan Bitlis Çayı'nın kıyıcığına..
Vadi derin ve dar olduğu için şehir de dar bir alana sıkışmış;bundan dolayı ilk gelenlerde bir boğuculuk hissi uyandırıyor..
Vadinin dibinden tepeye kadar evler üst üste dizilmiş,şehir merkezi olan vadi dibinden bakınca da o evler üzerinize yıkılacak gibi görünüyor..
Dolayısıyla ferah bir şehir değil ama eski bir şehir Bitlis..
Ama..
İşin bir de aması var..
Hem de iyi anlamda..
Bu boğuculuktan kurtulmanın tek çıkışının eğitim olduğuna karar vererek, tarih boyunca,onlarca eğitim kurumu açmış olanların şehri Bitlis..
O kadar çok medrese yapılmış ki buraya tarih boyunca..
Medreseler şehri olarak da anılıyor bu nedenle..
Aynı gelenek şimdi de eğitime destek vermeye devam ediyor..
Yörenin varlıklı kişileri okullar,yurtlar,kütüphaneler,sosyal tesisler yaptırmış..
Hiçbir ilde özel girişimle yapılan bu kadar çok kurum görmedim..
Özel eğitim kurumundan bahsetmiyorum..
Resmî eğitim kurumları bunlar..
İlkokul,ortaokul,lise,üniversite binaları..
Hayırsever girişimciler arasında adını en çok gördüklerimiz Eren Grubu,Kiler Grubu oluyor..
Ayrıca birkaç hayırsever de birer eğitim kurumunu yaptırarak çevreye örnek olmuşlar..
Özel eğitim kurumları da ayrı..
Yöre çocukları şanslı..
Okumak isteyene tanınan fırsat bunlar..
Dolayısıyla bir üniversite şehri olmayı çoktan hak eden bir şehir Bitlis..
Ama ah şu bulunduğu bölge..
Onu bu yönüyle ileri taşıyamıyor..
Ceviz ve bal alıp hemen terk edeceğimiz bir yer oluyor bu nedenle..
Balcı Behçet'in dükkanının önüne götürülüyoruz çabucak ve alışveriş başlıyor..
C
eviz ve balın tadına bakıp çevreyi dolaşmaya geçiyorum hemen..
Nasılsa çok uzun sürecek bir alışveriş anı daha; ben de çarşının küçük meydanında birkaç fotoğraf çekip,Ulu Cami'nin içine yöneliyorum..
Küçük meydandaki herkes de bizi izliyor..
Onlar için bu akşamın eğlence konusuyuz..
Ulu Cami'nin avlusundaki iki şirin ayakkabı boyacısı çocuk da gönüllü rehberim oluyor..
Hatta biri cami içindeki spot ışıklarını açarak daha iyi fotoğraf çekmem için yardımcı oluyor..
Küçük,bol sütunlu taş yapıda Allah'ın huzuruna yönelen inananların biz ziyaretçilere gösterdiği saygıdan çok memnun oluyorum..
Ben de onları rahatsız etmeden camiyi ziyaret edip çıkıyorum..
Kendini alışverişe kaptıranların işlerinin bitmesini beklerken hemen bitişikteki berber dükkanının önünde oturan yaşlıca bir beye selam verip yanına oturuyorum..
Tanışıyoruz..
Balcı Behçet'in komşusu Berber Nezir Amca ile..
On iki yaşında eline aldığı makası, ilerleyen yaşına rağmen(seksenlerinde)hâlâ bırakmıyor..
Dükkanının eski havası çok sevimli..
60 yıllık tıraş makinesini gösterdi..
Gelen müşterilerin orta yaş ve yukarısı olduğunu gülerek ekledi..
Gençler model arıyor anlaşılan,klasik görünüş değil..
İki Türk bir araya gelince hemen sohbet konusu,ne olacak bu Türkiye'nin hali, olur..
Bir de, ne olacak bu gençlerin hali ..
Bizde de öyle oldu..
Bir türlü bitmeyen bal ve ceviz ve sumak alışverişinin bitmesini beklerken biraz sohbet ettik..
Nihayet rehberden, toplanın, çağrısı geldi..
Otobüsün olduğu yere yürüyüp yeni ziyaret yerimize doğru hareket ettik..
Ünlü İhlasiye Medresesi'ni ziyaret edeceğiz..
1216 tarihli bu yapı olağanüstü güzellikte bir Selçuklu eseri..
Zaten gezi boyunca gördüğümüz bütün hayranlık uyandırıcı yapıların mimarları Selçuklular..
Döneminde bilim merkezi olarak kullanılmak üzere inşa edilen yapıda dini bilimler,pozitif bilimler ve kütüphane birimleri bulunuyor imiş..
Bugün de medresenin üç yanında üç okul,dördüncü yönünü de Bitlis İl halk Kütüphanesi çevreliyor..
Çok güzel bir görüntüydü,tarihle günümüzün aynı düzlemde yan yana gelen, eğitime verilen önem ve özen görüntüsü..
İhlasiye Medresesi müze haline getirilip bırakılmamış üstelik..
Kültür Bakanlığı'nın birimi için ofis haline getirilmiş..
Böylece çalışanlar için 800 yıllık şahane bir çalışma alanı olmuş..
Ne şanslılar..
Onlar günlük mesailerindeyken biz de yapının gezilebilen bölümlerini gezdik..
Her eski yapı gibi içi sade..
Bütün süsü dışarda..
Bahçesinde de birkaç türbe..
Üç Bacılar türbesi,Ziyaeddin han Türbesi,Veli Şemsettin Türbesi..
Onlar biraz bakımsız..
Hemen yanı başındaki Bitlis İl Halk Kütüphanesi'ni de ziyaret ediyoruz....
Mesai saati bitimine denk gelen ziyaretimizde içeride birkaç genç görüyoruz..
Sınava hazırlanıyorlarmış..
Akşama kadar çalışıp çözdükleri soruların silgi kalıntılarını masalardan temizliyorlardı..
Bu inceliklerini takdir ettik..
Kocaman kütüphanenin salonlarını dolaştık..
Kitap sayısı bakımından biraz zayıf bulduğumu söylemeliyim..
Ancak genç bir idareci kadrosu var..
Hevesli bir de yöneticisi..
Mevsim şartları elverdiği ölçüde köylere bisikletle kitap götürüyor,okuma heveslilerine kitap taşıyormuş..
Gayretini ve hevesini tebrik edip ayrılıyoruz..
Gün Bitlis'te akşama kavuşurken bizler de otobüse doluşup yola koyuluyoruz..
İstikamet tekrar Tatvan'a..
Bu gece de orada kalacağız..
Bu kadar eski ve bu kadar beyaz havluyu başka yerde bulamayacağımız Kardelen Hotel'de..
Son olarak Bitlis'le ilgili bir efsaneyi de anlatıp yazıyı bitireyim..
Ünlü İskender'in başında bir yumru çıkar..
Bu civardaki Çapakçur suyundan iyileşir..
Komutanlarından Betles'e emir verir..
Buraya bir kale yapacakter,eşi benzeri olmayan,fethedilemeyen..
Kendisi doğu seferine devam eder..
Betles emri yerine getirir..
İskender dönüp gelir..
Kale yerinde,güzel..
Askerleriyle kaleyi ele geçirmek üzere hamle eder..
Ne kadar uğraştıysa başaramaz..
Bunun üzerine,komutanı Betles'i tebrik eder,kaleyivi ve bu civarı ora verir..
Buraların adı da olur Betles yani Bitlis..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder