4 Eylül 2019 Çarşamba

Doğu Anadolu Postası-II

                                                                ERZİNCAN
                                          (Girlevik Şelalesi,Ekşisu,Mama Hatun Türbesi)



"Erzincan'a vardım ne güzel bağlar
Erzurum'a vardım dumanlı dağlar
Elleri koynunda bir güzel ağlar"

Yıllar önce, henüz hayatta iken ,duygulu sesiyle babamdan dinlemiştim bu ezgisi hüzünlü türküyü..
Doğu Anadolu gezimizin ilk durağı cumartesi sabah Erzincan'ın ünlü Girlevik Şelalesi ile başladı..
Gece boyunca otobüste yolculuk yapmak zorunda kalan yorgun bedenlerimizi açmanın en iyi yolu yemyeşil bitki örtüsünün sarmaladığı şelalenin bulut bulut akan suyunun dibinde sabah kahvaltısı..
Olmalı..
Oldu..
Hem de tulum peynirli,ballı, kaymaklı,sıcacık ekmekli,sarısı göz alıcı tereyağda yumurtalı,hemen bahçeden koparılmış domatesli ve en güzeli de tavşan kanı taze çaylı..
Artık çay zevkini kaybetmiş biri olarak üç ince belli bardak çay içtiğime göre aldığımız hazzı düşünün..
Şelale dibindeki  o çiçeklerle renklenmiş güzelim bahçede kurulu kahvaltı masalarından kalkan herkesin keyfi yerindeydi..
Gezi güzel başlarsa güzel biter..
Bizimki de öyle oldu..

Başa döneyim..
Sabah 06.15..
Refahiye'deyiz..
Gece boyunca verilen molalarla bölünen uyku nedeniyle biraz sersem gibiyiz..
Ama şoförlerimizin de dinlenmesi gerek elbette..
Birazcık uyuyabildik..
Bütün gün gezeceğiz,dinlenmiş olmak gerekli..
Gün ağarmış çoktan..
Bozkırdan gelen bizler için çok farklı manzaralar değil gördüklerimiz..
Köylere denk geldikçe yeşertilmiş araziler,derin vadilerde erozyona karşı taraçalandırılmış..
Erzincan'ın türkülerdeki bağları uzaklara çekilmiş anlaşılan..
Bağ yok..
Bahçeli evler dizisinin arasından geçiyoruz..
 Munzur,yöresel adıyla Ergan Dağı,gözünü üzerimize dikmiş uzaklardan bakıyor..
Yollarda 24 plakalı araçlar çoğaldı..
Erzincan'dayız..
Nüfus 136 bin..
Rakım 1167..
Simgesi çift başlı kartal..
Yanımızdan akan Fırat..
Akarsuyun yarattığı nemden sabah sisiyle kaplanmış ortalık..

Deprem sonrası yeniden yapılanan şehir temiz,ferah yapısı,temiz sokakları ile hepimizin beğenisini alıyor..
Bir de ilginç mimarisi ve modern çizgileriyle Terzi Baba Camisi..
Bu arada rehberimiz de mikrofondan bilgilendirmeye başlamış bile..
"Buralar Malazgirt Savaşı sonrası Mengücekoğullarının..
merkezleri Kemah..
Ünlü yöresel ürünleri şavak peyniri,bakır işlemeciliği,çalı fasulyesi..
Antik çağda Urartu yerleşimi..
Altıntepe adıyla bilinen iki tepe o uygarlık döneminden..
Dağlarda Urartu askerlerinin ulaşım yolları hâlâ mevcut.."

Otobüs durdu..
Ekşisu'dayız..
Madensuyu yani..
Tesisin kocaman park alanının her yeri madensuyu akan çeşmelerle dolu..
Bardaktan doldurup içiyorsun..
Yani seviyor isen..
Ben pek sevmem..
Ama haksızlık etmeyeyim,tadı güzel..

Buranın sülükleri bol imiş ve baharda Romanlar gelip toplarmış..
Yeni tedavi anlayışı,geleneksel tıbba tekrar yönelince,sülükçülük de canlandı elbette..

kükürtlü suyun aktığı Horhor Çeşmesini de gördükten sonra buradan ayrılıyoruz..
Çeşmeden bidonlarını dolduran yöre halkına veda ederek..
Madensuyunu buradan doldurarak evde soğutup içme imkanı yöre halkının sevdiği kolaylıklardan olmalı..
Burada fazla oyalanmadan Girlevik Şelalesi'ne doğru yola koyuluyoruz..
Çevre giderek yeşilleniyor..
Sebebi belli,yanımızdan akan koca ırmak..
Fırat..
Yolun iki yanı bir görünüp bir yiten şirin köylerle dolu..
Kiminde minareler ak ak parlıyor..
Kiminde yok..
Demek ki orada da cemevi var..
Nitekim bunlardan birinin önünde duruyoruz..
Mollaköy Cemevi..
Bakımlı,çiçekli,tertemiz bir bahçe içinde iki katlı mütevazi bir yapı..
Kafiledeki herkesin beğenisini alıyor görüntüsü ile..

Ve Girlevik Şelalesi..
Sabah 09.30..
Önce kahvaltı molası..
Karnı doyunca yüz hatları doygunluğun keyfiyle açılan kafilemiz şelalenin güzelliğiyle daha da neşelendi..
Nasıl neşelenmesin ki..
30 metreden duman duman dökülen dökülen buz gibi kaynak suyu..
Çok yakınına sokulmayanları ürkütmeden
güzelliğine âşık ediyor..
Kendini alamayıp fazlaca sokulanları da soğuk su zerrecikleriyle kendine getiriyor..
Ama sırılsıklam etse de öyle güzel ki..
Bir de suyun sesi..
İnsanın ruhunu yıkayıp arıtıyor adeta..
Kışın ne hissettiriyor bilmem..
Soğuktan donuyor çünkü..

Girlevik şelalesi'nde kahvaltı molasından sonra karnı ve ruhu doygun kafile neşe içinde yola koyuldu..
İstikamet Erzurum..

Tercan yolu üzerinde Otluk beli Savaşı'nın yaşandığı yerden söz ediyor rehberimiz..
Bir de ünlü İpik yolu üzerinde bulunduğumuzdan..
Dolayısıyla yol boyunca kurulan ve adına  ribat denilen sınır karakollarından..
Yani o dönemlerde..

Her 30-35 kilometrelik mesafede kurulan hanlarda,kervansaraylarda yolcular dışarıda korunaksız kalmak endişesi duymaksızın üç gün bedava kalma hakkına sahipti..
Kendilerinden bu üç gün içinde hiç ücret alınmazdı..
Hamam faslı müstesna..
O işletme hamam sayesinde kendini döndürdüğü için hamam ücrete tâbiydi..
O zaman için makul bir çözüm..
Bugün de olsa keşke..
Tercan'da Mama Hatun Türbesi uğrayacağımız yerlerden..
Anadolu'da benzersiz yapılardan biri bu..
Selçuklu Sultanı II.İzzettin Saltuk'un kızı,1191'de Erzurum Melikesi olan Mama Hatun adına yapılmış..
Mama Hatun sığındığı Tercan'da sekiz arkadaşı ile birlikte,yaşamının sonuna kadar yaşamış ve buraya gömülmüş..
Yapının mimarı Ahlatlı..
Ahlat da o dönemin kültür merkezi..
Yani Mama Hatun yapıyı güvenilir ellere teslim etmiş..
Burası bir külliye..
Cami,kervansaray,hamam ve türbeden oluşan bir yapı kompleksi..
Biz sadece türbeyi ziyaret ettik..
Diğer yapılar restorasyon nedeniyle kapalıydı..
Türbesi bir kuşatma duvarının içinde yer alıyor..
İki katlı,8 dilimli gövdesi olan,tepesi külah biçimli bir yapı..
Giriş kapısı güneye,pencereleri doğu ve batıya açılıyor..
Türbede başka sandukaların olması aile mezarlığı olmasını düşündürüyor,diyor kaynaklar..
Benim dikkatimi çeken ise,Tercan halkının asırlarca türbe çevresini mezarlık olarak kullanması oldu..
Bu hatun için yapılan yapı halkın da son uykusu için seçilen mekan olmuş..
Hiç de bozulmamış..
Külliyenin bir kadın yapısı olması da çizgilerin narin yapısından hemen anlaşılıyor..
Zarif bir yapı türbe..
Hafif yağmur eşliğindeki türbe ziyareti sonrasında yine yola koyulduk..
Aşkale'deyiz..
Erzurum'un giriş kapısı sayılır..
Bir de doğunun sürgün yeri olmasıyla tanınırdı bir zamanlar..
Rehberimiz çevrede tabyalar olduğunu,sayılarının da 110'u bulduğunu ekliyor..
Tabyaları hemen görebilen eğitimli gözümüz yok ama Erzincan'ın ılık havasından Erzurum'un serin yayla havasını hisseden tenimiz var..
Hava serin..
Başı dumanlı Palandöken Dağı eşliğinde Erzurum'dayız..






















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder