Sabah güneşi Erciş'te doğdu..
Otelimiz bir felaket..
Çalışanlar ise tersine, çalışkan,nazik,yardımsever..
Dolayısıyla keyfimiz çok da kaçmadan sabah kahvaltımızı eyledik..
Tabiî öncesinde benim sabah yürüyüşüm var..
Erçiş küçük bir kasaba..
Oldukça da tutucu olsa gerek..
Ben saat altıda yürüyüş için çıktığım sokaklarda merakla bakınarak yürürken Erciş halkı da beni izliyordu..
Hem de hiç sakınmadan,durup gözlerini dikerek..
Burada yaşayan kadınlar için zor olmalı..
Belediye ise çağdaş ve insanca bir çevre oluşturmak için çabalıyor..
Bunu çeşitli sosyal tesisler veya yapılarda gördüm..
Ancak gelenek ve törelerin baskısı da tüm ağırlığıyla yaşanıyor..
Sokaklardaki erkek kalabalığı örneğin..
Dikkat çekiyor..
Kars böyle değildi..
Doğubeyazıt böyle değildi..
Ama kendi insanımızı ve örfümüzü inkar edecek de değiliz elbette..
Sadece yöre kadınları için zor bir hayat olmalı ,diye düşündüm..
Tabiî sadece şehirde..
Yoksa tarlalarda kadın erkek yan yana çalışıyordu,gördüm..
Yeri gelmişken hakiki domates yemek için buralar iyi bir fırsat sunuyor..
Yolu buralara düşenler fırsatı kaçırmayıp tadına bakmalı..
Bizim domates adına yediğimiz kırmızı boyalı ürünler değil,gerçek ala yeşil,hafif ekşili,kokulu domatesler yetiştiriyorlar ve ne yazık ki sadece bölgede tüketiliyor..
İstanbul'un organik ürün meraklıları ne severlerdi oysa..
Saat 08.00'de yola çıktık..
İstikamet Muradiye Şelalesi..
Ününü belgesellerden ve kışın haberlerde donmuş görüntüleriyle haber bültenlerinden bildiğimiz çağlayan..
Sağımızda Van Gölü,solumuzda Tendürek Dağı ilerliyoruz..
Yolculuğumuz bir bakıma coğrafya dersinin uygulamalı hatırlatması gibi..
Buna da ayrıca memnunum..
Şimdi Çaldıran'dan geçiyoruz..
Bu arada rehberimiz sabah bilgilendirmesine başladı bile..
"Çaldıran Savaşı'nın asıl yaşandığı yer İran'daki Mapu şehridir..
Bizdeki Çaldıran değil..
Yanından geçtiğimiz Van Gölü'nün inci kefali ünlüdür..(biliyoruz)
15 Mayıs-15 Temmuz arası balık avı yasaktır..
Bol bol avlandığı dönemde inci kefali salamurası yapılır..
Yaşar Kemal'in doğduğu köy de bu topraklardadır,Ünseli Köyü..
Azerbaycan Türklerinin yaşadığı köy sayısı 12'dir.."
Bu arada pencereden dışarıyı izlerken geçtiğimiz coğrafyanın ne kadar verimli olduğunu görüyoruz..
Her yer ekili..
Van kıyısı tamamen
tarlalarla,bostanlarla,bahçelerle donatılmış..
Özellikle domates ve patates tarlalarının çokluğu dikkati çekiyor..
Domatesler de,daha önce dediğim gibi,çocukluğumuzun ala yeşil,ekşili,kokulu domatesleri..
Bizim şimdi yediğimiz kıpkırmızı şeyler değil..
Muradiye'den geçiyoruz..
Nüfus 50.600..
Saat 09.00..Muradiye Şelalesi'ne geldik bile..
Bendimahi Çayı üzerinde yer alıyor..
Sabahın bu saatinde bile gezginlerle dopdolu olan şelale sadece 18 metreden dökülüyor..
Ama ne sesle..
Çağıltısı her yerden duyuluyor..
Tabiî gelin ve damatlar fotoğraf çektirmek için burada da görülüyorlar..
Biraz coğrafya bilgisi vermek gerekirse,Bendimahi Deltası,tatlı suyun Van Gölü'ne karıştığı yer..
İnci kefalinin de yumurtalarını bırakmak için Van Gölü'nden geriye yaptığı yolculukta geldiği yer..
Zaten bendimahi,balık bendi,balığın tutulup kaldığı yer demek..
Deltada her yer sazlık..
Bu sazlar da biçilip dam örtüsü olarak kullanılıyor..
Geçimini bunu satarak sağlayan yöre halkı var..
Verilen kısa sürede biz de şelalenin,şelale önünde kendimizin;asma köprünün,asma köprüde kendimizin boy boy fotoğraflarını çektik,çektirdik..
Sonra yola devam etmek için otobüsümüze doluştuk..
Yol boyunca yüksek tepelerde karakollar ve onların biraz daha yukarısında gözetleme kulübeleri var..
Dün gece Tendürek Geçidi'nden inerken gökyüzündeki yıldızlar misali ışıldayanlar onlarmış..
Gün ışığında da teneke çatılarına yansıyan ışıklarla yine gözümüze çarpıyorlar..
Daha üç gün önce Çukurca'da üç şehit ve yedi yaralı askerimizin olduğu haberini içimiz sızlayarak bir kez daha birbirimize hatırlatıyor ve karakollara bakarken,onları koruması için yaratıcıya yakarışlarımızı sessizce mırıldanıyoruz..
Bu arada rehberimiz,Süphan Dağı'nın da görüş alanımıza girdiğini işaret ediyor,,
Ağrı Dağı'nın haşmeti kadar olmasa da azametli bir
dağ Süphan..
Tendürek de öyleydi..
Bu arada Süphan,Van'ın eski yerleşimi olan Tuşpa Kalesi'nin arka yüzü imiş..
Van kıyısı boyunca ilerlerken,rehber bir şey daha ekliyor:
"Van Gölü'nde dört ada vardır,Çarpanak,Adir,Ahtamar,Kuş..
Kuş adası dışında hepsinde kilise vardır..
Adir adasını bir zamanlar saidinursi istedi,müritlerini yetiştirmek için,ancak verilmedi !..
Erek Dağı,Van şehrinin içme suyu kaynağı..
Antik çağda su kanalları açılmış orada..
Sıcaktan hiç hazzetmeyen Van kedisinin de yaylaya çıktığı yerdir orası..
Yolumuza paralel ilerleyen tren hattının bir ucu İran'da devam ediyor..
Van-Tebriz Tren yolu karşılıklı olarak günde iki sefer olmak üzere açıktır.."
Saat 10.00..Van'dayız..
Nüfus:1.123.789..Rakım:1730 metre..Plaka:65..
Van 100.Yıl Üniversitesi'nin yerleşkesi içinde bulunan Van Kedisi Evi'ne yöneldik önce..
Kedileri seveceğiz..
Sevmemek mümkün mü zaten o tüy yumaklarını..
Hele de böyle bembeyaz olunca..
İçerisi bir kediseverin en keyifleneceği yerlerden..
Her yaştan kedi odalar,salonlar dolusu..
En oyuncuları da yavru kediler..
Onlarla oynamaya dalınca kedi evinin gezmeyi unutmuşum..
Şehir merkezine doğru ilerlerken tabelalar dikkatimizi çekiyor:
Tuşpa Belediyesi,İpekyolu Belediyesi..
Antik çağdaki isim,belde belediyesinin adı olmuş..
Tabelalarda Türkçe,Kürtçe,İngilizce birlikte..
Ermeniler için önemli bir merkez olan Bakraçlı Köyü'nü vurguluyor rehberimiz..
Van şehir merkezinden geçiyoruz..
Sokaklar İranlılarla dopdolu..
Merkez Bankası'nın Van şubesi de bu artan ticari ilişkiler için olmalı..
Son depremde yıkılan Van Öğretmenevi'nin yanından geçiyoruz..
Şimdiki adı Van-Şişli Öğretmenevi..
Şişli Belediyesi yeniden yaptırmış..
Tuşpa Belediyesi sınırları içinde kalan Van Kalesi'ne geldik..
Haşmetli bir tepede yer alıyor..
Eski Van şehri de o tepede yer alıyormuş vakti zamanında..
Tepede bayrak direğinin olduğu yer Tuşpa Kalesinden kalanlar..
Yamaçta mağaralar,içlerinde eski çağlara ait mezarlar..
Tepede görülen Hz.Süleyman Camisi..
Kalenin Tebriz Kapısından girişte,Mimar Sinan yapısı Hüsrev Paşa Camisi (1567) karşılıyor bizi..
Caminin som altından mihrabı işgal döneminde Ruslar tarafından götürülmüş..
Vakıflar Genel müdürlüğü de 2005'te 24 ayar altın kaplama mihrap yaptırmış Maraşlı ustalara..
Camiye gelenlere bu öykü anlatılıyor..
Kaleyi dik yolundan tırmanarak ziyaret etmek isteyenler hemen yola koyuluyoruz..
İstemeyenler aşağıdaki kafeteryada bekleyecekler..
Öğle sıcağına ve dik yokuşa rağmen çıktığımıza değiyor..
Van şehrinin aşağıda uzanan panoramik manzarasına kalenin antik çağların izini taşıyan panoraması eşlik ediyor mavi gökyüzünün altında..
Bir süre sessizce izliyor ve dönüş yoluna koyuluyoruz..
Kalenin eteğinde kurulu parkta bir Van evi inşa edilmiş..
İçini de yöredeki günlük yaşamın özelliklerini yansıtacak biçimde döşemişler..
Duvarlara asılan siyah beyaz fotoğraflar da bir zamanların Van'ı hakkında bilgi veriyor daha doğrudan..
Hemen yanına da evin müştemilatı olarak bir tandır evi eklenmiş..
Güler yüzlü bir hanım da evi gezmeye gelenlere hem bilgi veriyor,hem de evin iç düzenini sağlıyor..
Biz de gezdik evi..
Tabiî yine koşar adımlarla..
Sıra geldi yöreye özgü savat işçiliğine ve tabiî alışverişe..
Bu nedenle rehberimiz yörenin ünlü bir gümüş savat atölyesine götürdü bizi..
Bakır,gümüş,kurşun,kükürt 850 derecede eritilip gümüş eşya üzerine sıvanıyor..
Özellikle tütün tabakası,ağızlık ve süs eşyaları makbul ve çok satılıyor..
Fotoğraftaki usta da İranlı imiş..
Ailesi ile birlikte buraya yerleşmiş,bu işten ailesini geçindiriyormuş..
Bahçenin bir köşesinde de savat için madenleri potada eritiyorlardı..
Savat işçiliği ve özellikleri üzerine kısa bir bilgilendirmeden sonra alışveriş ve elbette pazarlık devresi başladı..
Üretilen kolyelerden birinin adını Kraliçe Kakuli koymuşlar..Ayanis Kalesinin melikesinin adı bir kolye modelinde yaşatılmış..Çok hoşumuza gitti..
Benim gibi uzun alışverişlerden sıkılanlar için atölyenin bahçesine kediler için yapılan bölmede kedi sevme faaliyetine geçtim ben de..
Atölyenin işletmecileri barınak içine girip kedi sevmek isteyenler için de kedi maması satın alma usulünü getirmiş(6 lira);böylece bakım giderlerine de katkıda bulunulabiliyor..
Bembeyaz van kedileri o kadar güzel ki,sevmemek mümkün değil..
Savat atölyesinden yola koyulduk sonunda..
İstikamet öğle yemeği yemek için Van Gölü kıyısındaki lokanta..
Yemekten sonra da hemen bitişikteki iskeleden Akdamar Adası'na geçilecek..
Edremit küçük,sevimli bir sahil kasabası..
İncecik sarı kumlu plajı insanı çağırıyor..
Çağrıya direnemeyenler sodalı sulara atmışlar kendilerini..
Rehberimiz bu arada ek bilgiyi veriyor:
"Uyuşturucu ticareti burada çok yaygındır !"
Biz bu cümlenin şokundayken Gevaş'a geldik..
27.600 nüfuslu Gevaş'ın lezzetli otlu peynirinin tadını veren yabani sarımsağın toplandığı yerler de Gevaş'ın kurulduğu eteğin üzerindeki tepeler..
Bu arada iskele ve lokantanın bir arada bulunduğu
tesise geldik..
Hemen yemeğe geçildi..
Ben yemeği pas geçip, göl kıyısında ayaklarımı sodalı sulara sokmak fırsatını kaçırmadım..
Serin suların yaladığı ince kumların üzerinde yürürken orada bulunan bir aile ile sohbet ettim..
Yaşlı bir hanımın bacaklarını kumlara gömmüşler,başına gölgelik yapıyorlardı..
Orta yaşlı olan hanım,Yüksekova'dan geldiklerini,yaşlı hanımın halası olduğunu,romatizmalı bacaklarına bu suyun iyi geldiğini söyledi..
Hatta buralarda doğum yapan kadınların bu gölün suyunda yıkanmalarının doğum yaralarının çabuk iyileşmesini sağladığına inanıldığını da ekledi..
Şimdilerde gölün suyundaki sodanın azalmasından da şikayet etti..
Yıllar önce kış gelmeden burada tedavi için suya girdiklerinde göğüslerinin uçlarının sızısının günlerce sürdüğünü ama aynı oranda da şifalı olduğunu,şimdi aynı derece etkili olmadığını..
Göl kıyısında dondurmalarımızı yerken konuştuk ordan burdan..
Sonra önce onların sonra da bizim ayrılma zamanımız geldi..
Gün ikindiye kavuştu..
İstikamet Akdamar Adası..
Belgesellerde çok izledik..
Sıra geldi kendi gözlerimizle görmeye..
Tekne gezintisi de cabası..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder