"Gel hocam gel!"diyerek yanına çağırdığında, sadece merhaba demek için kafamı odasının kapısından içeri uzatmıştım.
Biraz sohbet ederiz,diyerek girdim odasına..bir saat kadar konuşmuşuz.
97 yaşındaymış,
Nallıhan'danmış."Rahmetli hanıma sözüm var,ölürsem vasiyetim var,beni onun yanına köyüme gömecekler!"dedi.
Hastaneden henüz çıkmış,odasında dinleniyormuş aslında;ameliyat olmuş,prostattan..
Şimdi iyiymiş,şükür o sıkıntıları gitmiş,biraz ağrısı varmış ama o kadar da olacakmış..
"Şükür,sabır,kızım!"diyerek hayatın sırrını iki kelimede özetledi.
İki yaşındaymış,annesini kaybettiğinde..
Henüz doğum yapan anneciği,kaynanasının verdiği hoşaf suyunu içtikten kısa bir süre sonra kan kaybından vefat edivermiş,minik bebekle ve iki yaşındaki diğer torunla kalakalan kadıncağız"Allahım,bu bebeği de al!"diye dua edermiş,duası kabul olmuş olmalı ki,annesinin peşinden bebecik de vefat etmiş.
Sekiz yaşına gelen Ali,ikinci sınıfa giderken babasını da kaybedivermiş.
"Okumayı,yazmayı biraz biraz sökmüştüm ki,okul günleri bitti;sığırtmaçlık,çobanlık günleri başladı kızım,yağmur da dolu da yağdı başımdan aşağı!"diyerek öksüz ve yetim geçen hayatının nasıl sıkıntılı,zor geçtiğini anlattı.
Annesini hiç hatırlamıyormuş."Gözümün önünde hiç fotoğraf canlanmıyor"dedi.
Çobanlık günleri biraz Ömer Seyfettin'in Üç Nasihat öyküsündeki Dursun gibi,yılda 25 kuruşa,sonra 50 kuruşa ağanın hizmetkarı olmasıyla sürmüş.Yılda 25 kuruş!
Dört yıl askerlik yapmış,yine köyüne dönmüş."Bizim okuyup öğretmen olacak halimiz yok tabii kızım !"dedi.
Sonra şansı yaver gitmiş,varlıklı sayılan bir ailenin kızıyla evlendirilmiş,çocukları olmuş,iki oğlan,bir kız..
Karısı hastalanmış bu kez,on iki yıl yatalak olarak yaşayan karısına bakmış.
"O ölünce dört yıl eve giremedim,her şey gözüme kapkaranlık göründü.Çocukların evlerinde vakit geçirdim ama kulak asma,rahat edemedim,kızım."dedi.
Bağkur'dan emekli olmuş,maaşı ile bu huzurevinin sakinleri arasına katılmaya karar vermiş, burada,bu odada,bu yatakta beş yılı bitirmiş,"Artık cenazem buradan çıksın isterim" dedi.
Gücü kuvveti yerindeyken kendi evinde yaşamını sürdürmüş;ancak güçten düştüğünde oğullarının evlerinde 'misafir' olmuş.
"Olmuyor be kızım,gelinler bir şey söyleyecek diye çekine çekine gidiyordum onlara,karnımın aç olduğunu hiç söyleyemedim.Önüme koyarlarsa,çağırırlarsa yedim,yoksa sustum,bekledim.Sonra baktım,bu böyle gitmeyecek,kimseye haber vermeden,bu şehirde yaşayan bir köylümüzün delaletiyle bu huzurevine geldim.Şimdi rahatım.Bana kızdı çocuklarım,ama beN buradan artık cenazem çıkar,dedim,gitmedim."
Maaşı huzurevinin bakım ücretini karşılayamadığı için çocukları takviye ediyorlarmış.
"Zaten ben de çok tutumluyum,öyle her şeye para harcamam.Hastaneye giderken,huzurevi sorumlusundan 20 lira harçlık aldım,su filan lazım olursa alırım belki,diye.O paranın 10 lirasını da geri getirdim!"
Konuşmak için o kadar ihtiyaç duyuyormuş ki,bir saat boyunca aralıksız anlattı.Kendisini tekrar ziyaret etmem için tembihledi.Sabiha Hanım'ın tamir edilen kolyesini vermek üzere Ali Amca'dan müsaade isteyip üst kata çıktım.
O hala arkamdan sesleniyordu:"Yine gel,hocam!"
Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 30.gün)
Ahh Ali amcam ciğerimi dağladın...
YanıtlaSil