18 Temmuz 2018 Çarşamba

İŞKODRA..Balkan Yazıları(10)

İşkodra

Arnavutluk'tayız..
Kartallar Ülkesi..
Dağlık Arnavutluk böyle anılırmış..
Bayraklarındaki çift başlı kartaldan belli..
Çok gururlu insanlar..
Adriyatik kıyılarındaki adalarına göz dikip,ikide bir müdahaleye kalkan Yunanistan'la bozuklar..
Arnavutlarla aynı sorundan mustaribiz maalesef..

Yol boyu ekili dikili araziden geçiyoruz..
Tarım ülkesi,belli..
Ülke nüfusu 3 milyon..
Başkent Tiran 1 milyon..
Bizim bu gece kalacağımız İşkodra 90 bin..
İnsanın gülesi geliyor..

İslam'ın etkili olduğu ülkede,Bektaşi tekkeleri yaygınmış..
Gördüğümüz nehrin adı Drin..
Kalenin adı Rozafa..
Kale içine,Fatih adına, 1489'da bir cami yaptırılmış;ancak Enver Hoca döneminde yıktırılmış..
Şehrin simgesi olan kale,aynı zamanda kalacağımız otele de adını vermiş..

Biz otobüsün pencerelerinden geçtiğimiz yerleri izlerken,rehberimiz de bilgileri sıralıyor..

Şehre girdik..
Otele yerleşme işleri de bitti..Şanslıyız ki,otel şehir içinde..
Bu hemen şehri tanıma turlarına başlayabilirim,demektir..
Akşam yemeğine kadarki bir saat içinde,otelin çevresinden çok da uzaklaşmadan yürüdüm..

İlginç bir şehirde ve ülkedeyiz..
Her şey erkekler için sanki..
Sokaklarda adım başı kahve barlar var..
Küçücük dükkan bunlar da..
Kiminin içine dört minik masa ancak sığar..
O nedenle dükkanlar kaldırıma taşmış..
Küçük masalarda tek veya grup halinde erkekler oturmuş,bizim kahveden içiyorlar,yanında da kocaman bir bardak buzlu su..
Bizdeki kıraathaneler gibi..
Ancak burada oyun oynayan yok..
Sadece kahve içiyor,sert,mağrur,kendinden emin bir eda ile etrafı süzüyorlar..
Ya da gürültülü sohbetlerle günün yorgunluğunu çıkarıyorlar..
Avrupa'daki bar,pub ortamının Arnavutluk uyarlaması anlaşılan..

Hiç orada oturan kadın görmedim..
Önlerinden geçen kadınlara bakmakta da hiç çekingen değiller..
Ancak gördüğüm kadınlar da gayet modern,kendilerine güvenli edalıydılar..

Dükkanlar erkenden kepenklerini indiriyordu..
Dönüşte otelin hemen yanında bir kitapçı dükkanı vardı..
İçeriye girdim..
Bizden bir eser var mı,diye bakındım..
Göremedim..
Ama o da ne?
Bir rafta,Türkçe Arnavutça Sözlük var..
Alıp biraz karıştırdım..
Arnavutça enteresan ve zor bir dil..
Örnek mi?


"Tungjatjeta"..
Merhaba, demek..
"Miremengjes"..
Günaydın..
"Falenderim"
Teşekkür ederim..
Sesli harfleri uzatarak,sızıltılı sesleri vurgulayarak telaffuz ediyorlar..
Dükkan kapılarında gördüğüm "Hapur",açık anlamında..
Yol tabelalarındaki "Rruga",sokak demek..
Biraz ağızda bir şey yuvarlıyor gibi bir telaffuz gerekiyor..


Bildiğimiz Türkçe kelimelerde ise fazla bir değişiklik yok burada da,bütün Balkanlar gibi..
Mehmet Akif'in kulakları çınlasın!



Sabah da yine erken kalkıp otel çevresinde, bu kez gündüz gözüyle,
bir saat kadar yürüdüm..

Sokaklar daracık..
Evler küçücük..
Yaşlı hanımlar erkenden kalkmış,evlerinin önünü yıkıyorlar..
Kimiyle selamlaştık..
Kahvaltı için unlu mamüller veya süt,et ürünleri satan dükkanlar açılmış..
Çoğunda,vitrin yok..
Kepenk kaldırıyorlar,doğrudan dükkan açılmış oluyor..
Bir de kahve barların hepsi açılmış..
İşlerine giden erkekler oturmuş,sigara eşliğinde sabah kahvelerini içiyor,etrafı(ve benim gibi yabancıları) süzüyorlar..
Birkaç sokak başında satmak için şişelere doldurduğu sütlerle oturan kadınlar gördüm..
Bizim pazarlardaki görüntünün aynısı..





Dikkatimi çeken bir ayrıntı da,kadın erkek herkesin selesine sepet takılmış bir bisikletle yollarda oluşuydu..
Sabah böyle yüzlerce bisikleti yolda görmek ilginçti..








Son ayrıntı da galiba keyiflerine düşkün insanlar oldukları için bir kitapçı dükkanının çalışma saatleri panosunu görüşümdü..
Gülümsemeden edemedim..
Kendi halinde yaşayan insanlarla dolu,erkeklerinin son derece mağrur duruşlu olduğu bu şehri çok ilginç bulduğumu söylemeliyim..



..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder