17 Temmuz 2018 Salı

KOTOR..Balkan Yazıları..(8)

Karadağ

Kotor

6.gündeyiz..
Bosna-Hersek topraklarını da arkada bırakıp Karadağ topraklarına geçtik..
Yine pasaport kontrolleri yapıldı..
Artık Adriyatik kıyısından ilerliyoruz..
Bir yanımız masmavi deniz,bir yanımız yemyeşil dağ ilerliyoruz..
Gözümüz pencereden görünen manzarada,kulağımız rehberimizin sesinde..
Anlatıyor:
Adriyatik hattını Yadran diye tanımlıyorlar..
Adriyatik adını,Adriya kentinden alıyor..
Dubrovnik gibi bir ortaçağ kenti olan Kotor fiyord görünümünde..
Kotor'un da içinde olduğu karadağ 600 bin nüfuslu..
Şehirlerde bu nüfus 15-20bine ancak çıkıyor..
Bu nedenle Karadağ vatandaşlık kabulünde en çok kolaylık gösteren ülke olarak gösteriliyor..
Halkı tembel yaratılışlı..
Köken olarak Sırp soyundan geliyorlar..
Para birimi avro..
Yeraltı zenginlikleri çok,özellikle kömür..
Yerüstü zenginliği,özellikle tarım olarak nitelenebilir..
Arnavutluk topraklarındaki İşkodra Gölü'ne Karadağ'ın da kıyısı var..
Kotor,tarihte özellikle silah ticadetinde ünlüymüş..
Ve bir zamanlar Osmanlı toprağıydı..
Dubrovnik de vergi ile Osmanlı'ya bağlı olan,Ragusa diye bildiğimiz bir ortaçağ kasabasıydı..

Bütün mirasını yitirmiş bir dedenin torunlarının,dedelerinin bir zamanlar sahip olduğu toprakları hayıflanarak gezmesi gibi,iç çekerek geziyoruz..
 Kotor'a geldik..
Adriyatik kıyısında küçük ama çok iyi bilinen bir sahil şehri..
Hendekli kalenin içindeki küçücük şehir tıka basa turist dolu..
Daracık sokaklarda ilerlemeye çalışıyoruz..
Sokakların darlığı bizim eski Türk şehirlerindeki iki insanın yan yana ancak geçebileceği genişlikte..
Şehri fırdolayı çevreleyen kale nedeniyle,küçücük araziye sıkışmışlar..
Evler küçücük,sokaklar küçücük..
Tabii her yerde olduğu gibi,zengin olan ayrıcalıklı ve az sayıdaki bir grup ailenin evleri,küçük meydanlarda ve daha geniş..
Onlarda da bir balkon yaptırma merakı..
Vergiyi çok verene büyük balkon yaptırma ayrıcalığı..
Vergiyi az verene balkonu dar tutma zorunluluğu..
Kiminde hiç balkon yok..
Demek o hiç vergi vermemiş..
Balkonuna bak,vergi kaçkınlarını tanı..

Şehrin altı kanallarla kale duvarlarındanın dışındaki derin hendeklere bağlanıyor..
Güvenlik olağanüstü..
Yalnız bu güvenlik kalkanı farelere işlememiş..
Şehri fareler basmaya başlayınca,umudu kedilere bağlamış;şehre bol bol kedi salmışlar..
O nedenle kedilere, antik Mısır'daki kadar olmasa da kutsallık payesi verilmiş..
Nasıl vermesinler..
Ortaçağın korkulu kabusu veba bütün şehri kırar geçirir sonra..

Dolayısıyla bu biblo gibi ama küçüklüğüyle insanı boğan şehir,o dönemde de her çeşit korku ve kabusa zemin olmuş..
Tadını bugün,şehri ziyaret eden turistler,taşlı,çakıllı plajlarda çıkarıyor..
Bir de kediler..
Kotor'un maskotu olmuşlar..Her magnetin üzerinde kedi resmi var..
Kendileri de şehrin sokaklarında sereserpe yayılmış yatıyorlar..
Hala fare avcılığı yapıyorlar mı bilmem?..
Ama hendek sularındaki kocaman alabalıklarını görseler iyi olur !..

Bizim girişimci iş adamlarımız ve kadınlarımız da Kotor'daki pırıltıyı çoktan fark etmiş,takıdan deri giysilere,çanak çömlekten küçük butiklere dek görebildiğimiz on kadar işletme açılmış..
Çoğu da aynı sokakta yer aldıkları için yöre halkı o sokağa "Erdoğan Sokağı"diyormuş !..
Saat kulesinin solundaki ilk sokağa denk gelen bu aralığa ben de daldım..
Bir deri mamulleri dükkanının kapısının önünde dikilen ve bizden gibi görünen genç bir adama sordum..
Bizdenmiş..
Mardin,Cizreliymiş..
Kendisi gibi Türk olan diğer esnaf komşularını gösterdi..
"İşler nasıl?"dedim..
Temmuzu beklediklerini,şimdi gelenlerin ucuz turlar olduğunu söyledi..
Sokağın Cumhurbaşkanımızın adıyla bilindiğini söyledim,gülümsedi..
Yerel halkın kendilerini pek sevmediğini anlattı..
Bize verilen azıcık serbest zamanda şehri,daha doğrusu kale içini gezmeye koyuldum..
Katedraller,var..Birisi Aziz Trifon adına..
O da bizden..
Lapsekiliymiş..
Katedral,9.yüz yıl yapısıymış..
Kiliseler var..
Bir tanesi Aziz Nichola adına..
Bizim Demreli Noel Baba yani..
Katedral,kilise ıslaha yetmeyediği için hapishanesi var,önünden geçtik..
Şehrin yöneticisinin oturduğu Pina Sarayı'nın da..
Pina,un demekmiş..
Şimdi de meydanı unlu mamüller dükkanları doldurmuş..
Vitrinler çok çekici hamurişleriyle dolu..
Hendekli kalenin dışında kalan kayalıkların üzerinde şehri savunabilmek için yaptırılan kale pek heybetli görünüyor..
1400 basamaklıymış..
Tırmananları gördük..
Vakit olsa ben de tırmanırdım..
Tepeden görünüş daha güzel olurdu elbette..
Dün Poçitel'de görmüştüm..
Ama vakit yok..
Şehri hızla turluyorum..
1-12 Temmuz arası Çocuk Tiyatro Festivali düzenlenmiş..
Küçük bir meydanda devasa palyaço giysileri iplere gerilmiş..

Yazık ki veda saati geldi..
Elveda Kotor..
Aklımızda, Tito'nun şehrin kapısının üstüne asılı sözleri:
"Bizim olanı kimseye vermeyiz;olmayanı da istemeyiz!"


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder