Sabah güneşi Ohrid'den doğdu bugün..
Yine erken kalkıp,hazırlandım..
Yürüyüşe çıktım..
Şehrin eski bölümü restore edilen Türk evleriyle doluydu..
Otelin de bulunduğu yeni bölümse sıra sıra apartmanların dizildiği modern bir Ohrid'di..
Çiçekler içindeki bahçeli evler de hemen karşı sokakta sıralanmıştı..
Yürüdüğüm sokakta bir elektrik direğinin dibinde büyümüş lavantalar gördüm..
Eğilip topladım..
Kocaman bir demet yaptım..
Lavantalar benimle Türkiye'ye gelecek..
İki tane de beyaz gonca gül aldım..
Birini Manastır'da ,diğerini Selanik'te, Atatürk'ün heykellerinin önüne bırakacağım.
.
O zamana kadar dayansınlar diye de küçük bir şişede,su içinde muhafaza edeceğim..
Kahvaltı sonrası yine otobüse doluştuk..
St.Naum Manastırı'na gidiyoruz..
16.yy. yapısı manastırın içinde St.Naum'un mezarı var..
Zamanında zihinsel hastalıklar için şifa kaynağı olarak görülüyormuş..
Bizdeki bazı türbeler,yatırlar gibi..
Müslüman ahali arasında da burada yatanın Sarı Saltuk olduğu inancı var..
(Ben de Balkanların İslamlaşmasında çok emeği geçen bu alperenin,en azından, makamı
olduğunu düşünmek istiyorum doğrusu..)
Bir de ilginç adet yaygınlaşmış..
Mezarın üzerine kulağınızı dayarsanız,içerdeki muhterem ölünün yüreğinin sesini duyabiliyorsunuz,diye..
Duyarsanız,bir dilek diliyorsunuz..
Duyulan ses,heyecanla atan kendi yüreğinizin tıpırtısı olmalı elbette..
Asıl ilginç olan,mezarın içindekine hem Müslüman hem Hıristiyan halkın sahip çıkması bence..
Gerçi şimdilerde ziyaretçileri daha çok Hıristiyanlar ama olsun..
Bir de manastırın bulunduğu ve Tuna'nın kaynağı(?)olarak anlatılan suyun kıyısındaki bu yerleşkenin olağanüstü güzelliği,dinginliğinden söz etmek gerek..
Çevrenin tablo gibi olan görüntüsüne eşlik eden,mistik sebeplerle yetiştirilen,tavus kuşlarını da unutmadan eklemeliyim..
Doğru hatırlıyorsam,beş erkek ve bir dişi tavus kuşu vardı..
Bahçede sereserpe geziniyor,canları nereye konmak isterse oraya uçup konuyor;hele
erkekleri o şahane kuyruklarını sergilerek hepimizin gönlünü fethediyordu..
Beylerbeyi Sarayı'nın bahçesinde de hem beyaz hem renkli kuyruklarıyla salınan tavus kuşlarını hatırladım..
Ancak onlar kapalı bir mekanda tutulurken,bunlar bütün bahçede gezinmek serbetliğine sahip görünüyorlardı..
Gelen bütün ziyaretçilerin huşu ve hayranlık içinde dolaştığı manastırın hemen çıkışında işletilen tuvaletler ,kafeteryalar,hediyelik eşya stantları ise manastır yönetiminin gayet pragmatik olduğunun göstergesiydi galiba..
Manastır girişindeki bilet gişesine bizzat rahiplerden birini oturup bilet kesmesi de bunu gösteriyor olmalı..
Hatta manastır yönetimi,kendi arazisine bir otel kondurup,ücret mukabilinde misafir kabul ediyor,ki şahane göl manzarası
burada konaklamayı düşündürtüyor zaten..
Nitekim Ohrid'i çok beğenen bütün grup,burada kalınabileceği fikrini koro halinde tekrarlıyordu..
Fiyatların çok ekonomik olduğu sözleri ile birlikte..
Hatta dönüşte,yakında düğünü olacak olan eski bir öğrencime balayı için çok uygun bir mekan olduğundan söz ederek.önerdim..
Manastır ziyaretinden sonra Ohrid'i arkamızda bırakarak yolumuza devam ediyoruz..
Ancak,şarkıdaki gibi,kalbimizi orada bırakarak..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder