Selanik-I
Manastır'da çabucak biten süremizin sonunda hemen yola çıktık..
İstikamet Selanik..
Yani Yunanistan topraklarına gireceğiz..
Hafif bir tedirginlik var demeliyim..
Sakarya Savaşı'nın yaşandığı topraklardan geliyorum ne olsa..
Diğer söyleyişle Yunan Harbi'nin..
Yaşanan onca acının hala inceden kanadığı yerlerden..
Dolayısıyla en küçük ters muamele, zaten
kımıldanan hisleri kabartacak..
Yollar diğer Balkan ülkeleriyle aynı..
Yemyeşil,ekili,dikili topraklar,tarlalar..
Karşıdan munis görünen küçük köyler,kasabalar..
Ve sonunda akşam üzeri Selanik'teyiz..
Aman bu nasıl boğucu bir havadır..?
Bu nasıl bir nemdir ?
Nefes alınmıyor..
Buradakiler nasıl yaşarlar?..
Yazın en boğucu günlerinden birinde İstanbul'a gelmiş gibi olduk..!
Otelimiz Vergina'dayız..
Başka ne olacaktı ki..?
Makedonya bayrağında da bulunan ve Yunanistan'ın şiddetle hak iddia ettiği ünlü antik çağ simgesi..
Hani İskender'in kalkanındaki güneş motifi..
Otel yönetimindeki görevli kız,lütuf dağıtırcasına binbir tembihle anahtarları dağıtıyor..
Zannedersin buraya muhacir gelmişiz,bedava kalacak yer veriyor..
Asansöre binmenin imkanı yok..
Milattan önceden kalmış iki asansörün önünde kırk kişi ve insan boyundaki bavulları yığılıverdi..
İki kişi ve iki bavulla asansör doluveriyor zira..
Odalar da 7. katta..
Hafif valizimi sol elime alıp merdivenlere yöneliyorum..
(Bu arada sağ kolumun bilegimdeki parçalı kırıktan dolayı alçıda olduğunu belirteyim..
Bütün Balkan gezisini bu alçılı kolla yaptım,çabucak uyuşan parmaklarımla aldığım küçük kısa notlarla bu yazılara gelebildim..)
En doğru işi yaptığımı,oda arkadaşımın yarım saat sonra gelişinden anlıyorum..
Oda boğucu..
Açtığım pencereden hava değil,nemli bir sıcak içeri doluyor..
Banyoya geçtiğimde yerde,lavaboda kimbilir kimlerden kalmış yumak yumak saçlar mide bulandırıyor..
Odadaki duvarda da bir sivrisineğin cesedi kanıyla beraber kimbilir ne için bekletiliyor?..
Bir ürpertiyle yatak takımlarını açıyorum..
Neyseki,eski ama temiz görünüyor..
Ancak bir iki yıkamadan sonra lime lime olmaları işten değil..
Kısacası rezalet..
Yine neyseki hemen çıkacağız..
Bu boğucu yerde uzun kalmayacağız;zira bu gece eğlenceye gideceğiz..
Bir yunan tavernasında eğlence nasıl olur,onu göreceğiz..
Hemen aşağı iniyoruz..
Ancak kafile üyeleri hemen inmiyor..
Yarım saat kadar onları bekliyoruz..
Bu arada rehberimize odanın durumunu anlatıyoruz..
Yukardaki bakımsızlıktan,aşağıda beklemenin yoruculuğundan dolayı gerilen sinirlerle sonunda tavernanın yolunu tutuyoruz..
Hala sıcak ve nemli olan Selanik akşamında yollardaki cıvıl cıvıl insanların neşesi gerginliğimizi biraz yatıştırıyor..
Tavernalar sokağında,önceden ayrılmış yerimizin bulunduğu bir mekana giriyoruz..
Saat 21.30..
Eğlence çoktan başlamış..
İçerisi yükünü almış..
Hazır bekleyen iki uzun masaya doluşuyoruz..
Küçük bir seçenek listesinden siparişler alınıyor hemen..
Ve aralıksız servis başlıyor..
Aç,yorgun ve bütün sinirleri ayaklanmış olarak hırsımızı, önümüze ne getirirlerse çatalla didikleyerek alıyoruz..
Bir kere daha neyseki,daha kapıdan girerken cilveli bir müzik ve ona eşlik eden güzel şarkılar insanı eğlenceye davet ediyor..
Sesleri gibi kendileri de güzel iki hanımdan oluşan solistlerin sırayla ve aralıksız söyledikleri şarkılarla zaman akıp gidiveriyor..
Zaman zaman neşeli,kiminde de biraz hüzün kokan çok duygulu şarkılar hepsi de..
Bir tek kelimesini anlamamamıza rağmen duygularımızı alıp götürüveriyorlar..
Küçük mekana çok müşteri sığdırabilmek adına ortada minicik bir boşluk bırakılmış..
Oynamak isteyenler orada kurtlarını döküyorlar..
Birkaç kişi oynamak için ortaya atılıyor..
Bu arada masalara servis yapmak için dört dönen görevliler de aynı minik boşluktan süzülmek zorundalar..
Acemi hareketlerle oynayanlarla,ellerindeki dolu tepsileri devirmeden masalara ulaştırmaya çalışanların kıvrak hareketlerinden doğan komik görüntüleri izlemek de eğlendiriyor bizi ..
Zaten güzel olan, solist hanımların söyledikleri şarkılar ve aralıksız söylemeye devam ediyorlar..
(Ne bitmez tükenmez repertuarları varmış !..)
İçerde ağırlıklı olarak Türk grupları olduğunu anlayınca Türkçe şarkılar da söylüyorlür..
Ancak epeyce eskide kalmışlar bu konuda..
Örneğin İbrahim Tatlıses'in Mavi Mavi'sini söylüyorlar ki, bin yıl geride kaldı o şarkı artık..
Hadi Yeni Türkü'nün bazı şarkıları o geceye de uygun düşüyordu,biz de eşlik ettik..
Ancak Türkçe repertuar konusunu ciddi biçimde ele almalarını öneririm..
Bu arada saat 23.30 olmuş ve içerdeki son
müşteriler olarak bizim kafilemiz kalmıştı..
Toparlanıp çıktık..
Kısa bir yürüyüşle otelimize geldik..
Yine 7 katı yürüyerek tırmandık..
Asansörün önündeki sırayı beklesek daha uzun sürüyordu çünkü..
Odamızdaki düzgün tek şey olan klimanın serinliğinde yorgun bedenlerimizi dinlenmeye bıraktık..
Ve serinlik ve ferahlık ve huzur !
Sonunda..!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder