Mostar
Saraybosna'da ılık gecenin ardından ılık bir sabaha uyandık..
Gece yorgunluktan olsa gerek,külçe gibi yatıp sabah da beş buçukta kalkıyorum..
Vakitten kazanıp çevreyi tanımak amacındayım..
Kahvaltıdan sonra o şehri de hatta bazan o ülkeyi de arkamızda bırakıyoruz çünkü..
Nitekim bu sabah da otelin bahçesinde sabah yürüyüşü yaptım..
Rehberimiz, akşam yemekte bize ikram edilen meyvelerin otelin bahçesinde yetiştirildiğini söylemişti..
Ahududu,frenküzümü,kavun ve karpuz..
Hepsi de çok lezzetliydi..
Ben de sabah ahududular arasında bir yürüyüş yaptım..
Bahçenin bir bölümüne de fındık dikmiş otel sahibi,pek de güzel fındıkları vardı..
Nitekim sabah kahvaltı masasında da bol bol bahçenin ürünlerinden mayve tabakları hazırlamışlarıdı..
Ama daha güzeli,otel sahibi kendimizin de toplayabileceğini söylemiş olmasıydı..
Elimizle toplayınca daha da lezzetli geldi bize..
Sonra toparlanıp yola düştük..
Dün bütün günümüz Bosna bölgesinde geçmişti..
Şimdi de Hersek bölgesine yöneliyoruz..
Mostar'a gideceğiz..
Mostar,köprü demekmiş..
Altından akan nehir de Neretva..
O da zümrüt rengi demekmiş..
Rengi zümrütten çok turkuazdı ve ne kadar güzeldi..
Şehre de adını veren 'köprü' yani Mostar,tıpkı Saraybosna gibi,doğu-batı ekseninde uzanan küçük bir şehir..
Ama bu küçüklüğü aldatmasın..
Üniversitesivar..
Cemal Biyediç Üniversitesi..
Kurulan Yunus Emre Enstitüsü'nde de Türkçe,Türk Edebiyatı dersleri veriliyor..
Türk Konsolosluğu var..
Hatta şimdilik kapalı olsa da havaalanı bile
var,Mostar'da.
Mostar'da ziyaret edilecek eserlerden biri de Koski Mehmet Paşa Camii..
1618'de Sokollu'nun ruznamecisi ve tımarcısı Koski Mehmet Paşa tarafından yaptırılan caminin minaresi Bosna Savaşı'nda yıkılınca,bizim Diyanet İşleri ve Tokyo Camii Vakfı tarafından hem minare yeniden yaptırılmış,hem de içi dışı restore edilerek,2001'de ibadete açılmış..
15.yüz yıldan itibaren adı bilinen bu şehir,ticaret yolu üzerinde bulunduğu için önemli görülüyor..
Bu nedenle Kanuni,Mimar Sinan'a,buraya bir köprü yapmasını emretmiş..
İki yanı kuleli bu köprü yüzyılları aşıp bugüne geldi ama Bosna Savaşı sırasında Hırvat topçular tarafından yıkıldı..
O dönemde akşam haberlerinde üzüntüyle izlediğimizi hatırlıyorum..
Hırvat topçuların saatlerce top atışına tuttukları köprünün taşları nehre düşerken çıkardıkları tezahürat seslerini de haber görüntüleri içinde hatırlıyorum..
1997'de,Köprünün orijinal taşları suyun içinden çıkarıldı..
Bu taşların çıkarıldığı taş ocağı yeniden açıldı..
Türkiye'den getirilen taş ustaları ile köprü yeniden inşa edildi..
Türkiye olarak bu işi üstlendik..
O dönemin haber bültenlerinden biliyoruz..
Hatta köprünün son kilit taşının konmasını da haber olarak izlemiştik..
Bugün bunları hatırlayan bizim yaş kuşağımız elbette..
Gençler bilmiyorlar..
Şehirde dolaşan turist kalabalığının da derdi o değil artık..
Sıcak o denli bunaltıcı ki,ilk rastgeldiği gölgeye sığınmak veya aşağıya,nehir kıyısına inip,buz gibi sulara ayaklarını sokarak serinlemekten başka bir şey düşünecek halde değil..
İşin doğrusu,biz de o haldeyiz..
Verilen serbest zamanda şehri hızlıca bir dolaşıp,köprüden bir daha geçip,nehir kıyısına indim..
Ayaklarımı buz gibi sulara daldırdım..
Ancak bir dakika tutabildim..
O denli soğuk..
Bu arada Mostar gençleri topladıkları bahşiş karşılığı,25 metre yükseklikteki köprüden o buz gibi sulara atlayıp cesaretlerini sergiliyorlar..
Sudan çıkan delikanlının soğuktan morarıp titrediğini görünce acıdım hallerine..
Rehberimizin anlattığına göre,sevdikleri kızlara da aynı cesaret gösterisini yapmaları beklenirmiş gençlerden..
Köprünün üzerinde yürümek başlıbaşına bir cesaret zaten..
Köprü taşları yüzyıllardır basıla basıla cilalı gibi olmuşlar,öyle kayıyorlar ki..
Buz pateni alanına girmiş gibi oluyorsunuz,oysa köprü üzerindesiniz..
Allahtan şehirde başka birçok köprü var,onlardan geçerken böyle cambazlık yapmaya hiç gerek kalmıyor..
Tarihi köprüye gelince,kızlar köprüde kaymamak için;gençler atladıkları suda donmamak için ciddi bir direnç sınavından geçiyor olmalı burada..
Her şekilde,çok iyi vakit geçirdik Mostar'da..
Geçmişi anıp hüzünlendik;yeni haline bakıp avunduk..
Sokaklarda bazı evler,hala savaşın izlerini taşıyor..
Gelip geçenlere savaşın dehşetini gösteriyor,yaşananları unutma,diyorlar..
Bazı evleri de çok güzel restore etmişler..
Konuşulan dili anlamak zor olsa da bazı yazıları görünce gülümsememek elde değil..
Bizdeki kelimeler biraz değiştirilerek gündelik hayatta yaşıyor.
Bütün bunları görünce de Balkanlardaki Türk izlerini görüp,seviniyoruz...
Her güzel şey gibi,sonunda buradan da ayrılma zamanı geldi..
Hemen yanıbaşımızdaki kilisenin bahçe duvarından bir tutam yasemin kopararak yola çıktık..
Şimdi Poçitel'e gidiyoruz..
Önce yol üzerindeki Blagay Tekkesini ziyaret edeceğiz..
Sonra da bu, 16.yüz yıl Türk kasabasını aynen yaşatan evleriyle ünlü yerleşim yerini ziyaret edeceğiz..
Balkanlarda Türk izleri sürüyor..
Bizim yok ettiğimiz birçok şey burada bütün canlılığıyla yaşıyor..
Üzülmekle sevinmek arası karışık duygular içindeyiz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder