Bütün gezi boyunca dinlediğimiz türkülerden biriydi..
"Manastırın ortasında var bir havuz..
Bu yurdun kızları hepsi de yavuz.."
Rehberimiz,Balkan gezisine eşlik edecek en iyi müzik,Balkan müziği,özellikle de Rumeli türküleridir,diyerekbir seçki yapmış,yol boyunca da otobüste bunları çalmıştı..
Zaman zaman hep bir ağızdan eşlik ettiğimiz türkülerden biri de buydu..
Sonunda Manastır yolundayız..
Tikveşli bölgesinden geçiyoruz..
Tabelalarda Manastır adı,daha doğrusu bölge diliyle Bitola görünmeye başladı..
Bu arada yol üstünde Resne'den geçtik..
İnkılap Tarihi'nde adını okuduğumuz,Resneli Niyazi Bey'in evini gördük,küçük kasabada..
Daha doğrusu konağını..
Şimdi müze imiş;ama bizim vaktimiz yok,transit geçiyoruz..
Kulağımızda rehberimizin anlattıkları..
Niyazi Bey'in 31 Mart Ayaklanması'nı bitirecek olan Hareket Ordusu ile İstarbul'a gelirken yanında getirdiği geyiği..
Askeri harekatın içinde aşırı derecede ilgi uyandıran geyik..
Sonunda o geyiğin uzaklaştırılması..
Niyazi Bey'in de,koruması tarafından yanlışlıkla vurulması..
Sonra duyunca gülümsememize neden olan o ünlü deyimler..
'Ne şehittir ne gazi,
Pisi pisine gitti Niyazi.."
Diğeri de "geyik muhabbeti"..
İngiliz-İrlanda kültüründe neşeli,eğlenceli
gece,bekarlığa veda partisi anlamında kullanılıyormuş..
Bu arada bu küçük kasaba,yani Resne,Balkanların en büyük elma yetiştirisiymiş..
her yer göz alabildiğine elma bahçesi..
Buraya mayıs ayında gelmeli o halde..
Elmalar pembe ve güzel kokulu çiçeklerini açtığında..
Koca ova ne güzel görünür ve kokar kimbilir..
Şimdi dallarda yeşil yeşil parlayan elmacıklar var sadece..
Bir de bol bol kayısı ve kiraz..
Bütün Balkanlar gibi..
Ya ekili tarla,ya dikili meyvelik,bağlık;ya da ormanlık..
Boş yer yok..
Bozkır hiç yok..
Sonunda Manastır'dayız..
Hakikaten Manastır'ın ortasında bir havuz var..
Hem de kocaman..
Yeni Camiin yanıbaşında..
Meydanın öte yanında da İshak Bey Camii var..
Küçük şehirde camilerin olduğu bölümden başlayarak kuzeye doğru Müslüman ahalinin yaşadığı yerleşim yeri uzanıyor..
Dolayısıyla buralar cami ve bedestenlerle bezeli..
Havuz ve cami yanında kısa bir fotoğraf molasından sonra,rehberimiz bizi ünlü Şırok Sokağı'nda tura çıkardı..
Buranın 'İstiklal Caddesi' olan Şırok Sokağı biblo gibi eski ama hepsi restore edilmiş evler ve dükkanların yan yana sıralandığı uzun bir sokak..
Hem yürüyor hem gördüğümüz evlerin fotoğraflarını çekiyoruz..
Gösterişli bir evin önünde duran rehberimiz,Ata'mızın lise yıllarında gönül düşürdüğü Eleni Karinte'nin evinin önünde durduğumuzu söyledi..
Tam o sırada balkonda telefonla konuşan
bir genç kızın üzerine kırk fotoğraf kamerası yöneldi..
Kızı değil elbette,Eleni'nin Genç Mustafa Kemal geçerken çıktığı balkonu çekiyoruz hepimiz..
Ama o anda başka türlü oldu,paparazzilere döndük..
Neyse bir arıza olmadı..
Ya da gelen her Türk grubunun önünde bir süre durakladığı ev olduğu için alışıklar,alınmadılar..
Bizlerse o sırada hayal ediyoruz..
Yolun aşağısındaki Askeri Lise'ye giderken veya dönerken Ata'mızın evin önünden geçtiğini..
Yüreği yerinden fırlayacak gibi atan genç Mustafa Kemal'in bakışlarını diktiği evin kızı gencecik Eleni'nin de perdelerin ardından sezdirmeden sokağa bakmaya çalıştığını..
Çevredekilerin de bu durumu bıyık altından gülerek mi yoksa için için kızarak mı izlediğini ise hiç bilemeyeceğiz..
Ata'mızın kimbilir ne kadar çok ve çok heyecanla bu sokaktan geçtiğini hayal edebiliyoruz ancak..
Sokağın sonunda heyecanla beklediğimiz binayı görüyoruz nihayet..
Askeri İdadi Binası..
Ata'mızın gönül verdiği askerlik mesleği için eğitim aldığı yer..
Çevresi parklarla bezeli binanın görünüşü kapatılmamış,dolayısıyla beklediğiniz görkemi yakalayabiliyorsunuz..
Hele bize musallat olan 'modern bir yaklaşımla yeniden düzenleme 'tuzağına hiç düşülmemiş..
Buna ayrıca sevindik..
Bir zamanlar Ata'mızın da askeri öğrenci üniformasıyla inip çıktığı çifte merdivenli yapı iki bölümden oluşuyor
Soldaki bölümse müze..
Etnoğrafya,arkeoloji,aklınıza ne gelirse Manastır'a dair hepsini salonlara sığdırmışlar..
Tabii bizim ilk girdiğimiz yer, Atatürk bölümü oldu..
İçerde bütün duvarlar Atatürk'ün lise öğrencisi olduğu döneme ait fotoğraf, bilgi ve belgeleri gösteren çerçevelerle doluydu..
Bir de askeri liseli öğrenci haliyle Atatürk heykeli vardı..
Önce Rutkay Aziz'in etkileyici sesiyle vurguladığı,Cumhuriyetimizin mimarı,Kutuluş Savaşı'mızın önderi Atatürk üzerine yazılmış bir metni de içeren dokümanter film izledik..
Buraya gelen herkese önce bunu izletiyorlar..
Çok da iyi ediyorlar..
Lalettayin bir müze ziyaretine gelir gibi olanların hepsinin nasıl değiştiklerini,çok etkilenerek duygulandıklarını memnuniyetle gördüm..
Sonra ta İşkodra'dan beri solmasın diye çabaladığım beyaz güllerden birini oradaki Atatürk heykellerinin birinin ayakları dibine bıraktım..
Salonun bir bölümüne bir kürsü ve üzerine de bir ziyaret defteri koymuşlar..
Gelenlerin hepsi de yüreklerine dolan duygu dolu ifadeleri yazmak için sabırla ve sabırsızlıkla bekledi..
Yazdılar,yazdık,yazdım..
Dönemin askeri öğrenci üniformasının bir örneği ve Atatürk'ün sonraki döneme ait üniformalarının birer örneği mankenlere giydirilmiş olarak camekanlarda sergileniyordu..
Salonlardan birinde de Ata'mızın babası Ali Rıza Efendi'nin köyü olan Kocacık'taki evlerinin bir fotoğrafı vardı..
Atatürk'ün anısına restore edilen ev,tipik bir Türk evi görünümündeydi..
İstanbul'daki ayaklanmayı bastırmak için Selanik'ten yola çıkan ordudaki genç kurmay subaylardan birinin,hatta kurmay başkanının Kocacıklı olduğu haberi köye gelince,köylüleri inanamazlar..
Balkanlarda yaşayan bu Türkmen köyünün ahalisi o subayın kimlerden olduğunu soruştururlar..
Dedesi,o köyden Kırmızı Hafız Ahmet Efendi'dir..Onun torunu Mustafa,yani
Ali Rıza Efendi'nin oğlu olduğunu öğrenince de bir sevinir,bir kıvanırlar..
Bugün Makedonya bölgesinde Atatürk'ten söz edilirken Kocacıklı olduğunun vurgulanıyor olması da verilen bilgiler arasında..
Kalan vaktimizde kent müzesi bölümüne de geçtik..
Yöresel ve tarihi giysilerden,Manastır tarihine kadar ne varsa sergileniyordu..
Yunanistan tarafından Kuzey Makedonya olarak nitelenen bu bölgenin tarihi zannederim epey köpürtülerek anlatılıyordu..
Duvardaki Makedon yiğitlerinin fotoğrafı böyle bir izlenim veriyordu doğrusu..
Sonra aşağı inip başka hangi bölümler var,diye bakınırken bir müzik sesi geldi..
Galiba dahili ses yayını diye düşünürken bir kapıyı açtım ki o da ne?..
Üç müzisyen oturmuş önlerindeki notaları en iyi şekilde icra etmenin derdindeler..
Önde oturan bir beye bakarak çaldıklarına göre prova ciddi bir seviyede gerçekleşiyordu..
Oturup ben de provayı izledim..
Bir süre sonra önlerindeki notaları bitirdiler..
Alkışladım..
Gülümsediler;ancak kendilerinden pek memnun değillerdi galiba..
Aralarında biraz konuştuktan sonra bazı bölümleri tekrar provaya başladılar..
Ne yazık ki daha fazla kalamadım orada..
Azıcık kalan vakitte tekrar Şırok Sokağı'nın başına kadar gidip,"Manastır'ın ortasındaki havuz"u bir kez daha görmek niyetindeyim..
Neredeyse koşarak sokağı aşağıdan yukarıya kadar bir daha kat ettim..
Havuzu bir kere daha gördüm..
Yanındaki çeşmeden bir daha su içtim..
Yine neredeyse koşarak sokağın sonuna kadar indim..
İkindi serinliğinde dilenciler de sokağa çıkmışlardı..
Birisi önüne döktüğü simsiyah saçlarını tarıyordu..
Bir diğeri de uyukluyordu..
Manastır'dan zihnimde kalan son görüntüler onlar oldu..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder