25 Temmuz 2018 Çarşamba

SELANİK (II)Balkan Yazıları..(17)

Selanik-II



Sabah dinlenmiş ve serinlemiş olarak erkenden uyandım..
Niyetim,her zamanki gibi,erkenden hazırlanıp şehri tanıma turuna çıkmak..
Nasılsa Selanik içindeyiz..
Akşam tavernaya gidip dönerken birazcık yolları da tanıdık..
O halde haydi bakalım..


Bavullarımı resepsiyona bırakıp,sokağa çıktım..
Sabahın bu erken saatinde bile (06.30) hava nemli ve ılık..
Bir sabah serinliği bile yok..

Ünlü Beyaz Kule'nin de bulunduğu sahile indim..
Eski kaynaklarda sözü sıkça edilen Beyaz Kule,Selanik'in simgelerinden biri..

Osmanlı yapısı olan kule o dönemlerde isyankar yeniçerilerin yargılanıp infaz edildiği bir yer iken sonraları gözetleme kulesi olarak kullanılmış..

Hemen yanı başında atı Bukafelon'un üstünde İskender heykeli duruyor..

Zaten her yerde buranın Makedonya olduğunu gösteren tabelalar var..

Kıskançlık had safhada..

Oysa öğünebileceği o kadar çok şey var ki..

Bizden kalan eserleri sayalım..

Bey Hamamı mesela..

Hamza Bey Camii mesela..

Tamam, onlarla öğünmek istemiyorsa,şehrin altı olduğu gibi Roma dönemi yerleşimiyle dopdolu..
Ama bir Makedonya takıntısıdır gidiyor ve gülünç oluyor..



Sabahın ilk ışıklarının masumluğumla uyuyan bir şehir duruyor önümde..
Erkenci birkaç kişi oltalarını denize indirmenin hazırlığındalar..
İşlerine gidenler..
Sabah yürüyüşüne  veya koşusuna çıkanlar..
Köpeğini gezdirenler..
Böyle köpeğini gezdiren ve çok hoş olan bir hanımla selamlaşıyoruz..

Tekrar otele dönüyorum..
Kahvaltı sonrası çıkacağız çünkü..




Otobüsle Selanik turu yapıp,Selanik'e gelme amaçlarımızdan biri olan "İki katlı pembe aşı boyalı ev"in önünde duruyoruz..

Gerçi artık pembe aşı boyalı değil..
Beyaz badanalı..
Ama bu ayrıntıyı kim biliyor ki artık ?..

Ata'mızın doğduğu evin önündeyiz..


Saat 10.00'da açılıyormuş..
Gruplar halinde içeri alınıyormuş ziyaretçiler..
Bizden önce gelen gruplar şimdi öncelikli imiş..
Dolayısıyla bizim kafile için bir saatlik bekleme süresi varmış..
Neredeyse Anıtkabir'deki ziyaretçi kalabalığı burada da var..

Ata'mızın bunca ziyaretçisi olmasından ve beklemekten  şikayetçi olunur mu?
Bekleriz,kaç saat olursa..

Dışarda satıcı tezgahları..
Dükkanlar..

Hepsinin içi,önü dopdolu..
Alanlar,bakanlar..

Öyle bir potansiyel oluşmuş ki,
sadece Atatürk ve Atatürk Evi ile ilgili eşya satışı yapılıyor..

Akla gelen gelmeyen her çeşidiyle magnetler, kar küreleri,yapbozlar,tişörtler,kupalar,anahtarlıklar,kalemler..




Ata'mızın meta haline getirilmesine biraz buruluyorum doğrusu..

Ama reel hayat diye de bir şey var yazık ki..
İnsanların buraya geldiğini fotoğraftan başka bir şeye dönüştürme ihtiyacı da karşılanmalı..

Karşılanmalı da..

Böyle mi olmalı bilmem..

Sonunda sıramız geliyor..

Büyükelçilik binamızın bitişiğindeki Atatük Evi'nin avlusundan içeri giriyoruz..

İlkokula başladığımızdan itibaren gördüğümüz fotoğraf şimdi karşımızda..

Sevgili Ata'mızın, kısa ömründeki babası,şefkatli anneciği ve kardeşi Makbule ile yaşadığı;
babasının diktiği nar ağacının dibinde oynadığı,
Odalarında dolaştığı
ve  Selanik elimizden çıkınca bir daha dünya gözüyle göremediği, baba evi..


10 dakikalık sürelerle 20'şerli gruplar halinde eve alınıyoruz..

Dolayısıyla yıldırım süratiyle gezmemiz gerekiyor..

Üstelik daha önceden bir gezi programında görmüştüm..

Burası,şu hiç sevmediğim "modern bir bakışla yeniden düzenlenmiş " bir müze ev artık..



Yani orijinal bir tarafı bırakılmamış neredeyse..
Bir tek mutfak bölümü o dönemdeki bir Türk evinin mutfağı gibi düzenlenmiş..

Bir de Zübeyde Hanım bir odada elinde tesbihle bir divanın üzerine oturuyor ve kapıdan girenleri güler yüzle karşılıyor şeklinde bir oturma odası düzenlemesi var..

Odanın penceresine de Selanik'in ve tabii ki Beyaz Kule'nin o döneme ait bir fotoğrafını yapıştırarak,sözüm ona, nostalji yapmışlar..



Ata'mızın doğduğu odada sadece bir kürsü ve üzerinde bu odada gözlerini dünyaya açtığını belirten bir yazı var..


Ankara'da Atatürk Orman Çiftliği içinde bu evin bire bir örneğini yıllar önce ziyaret etmiştim..

Evin tamamı o dönemin eşyalarıyla bezeli haldeydi ve çok daha etkileyiciydi..

Dışının pembe aşı boyasına kadar daha incelikli düşünülmüştü..




Burada ise hem Atatürk'ün hem annesi Zübeyde Hanım'ın modellerindeki ifade eğreti duruşluydu..


Kendi evlerinde bir ana oğul  gibi değil de, artık onlara ait olmayan bir evde şöyle bir ilişivermiş gibiydiler..

Hatta az sonra bizimle birlikte kalkıp Ankara'ya gelecekler gibi..




Karşıdaki odada da Ata'mızın bire bir  boyutta bir modeli var..

Buna benzer bir tane de Anıtkabir'de var..

Buradakini Anıtkabir'deki kadar başarılı bulmadım doğrusu..

Hatta ziyaretçi kalabalığının yarattığı rüzgardan olmalı, saçları biraz dağılmış,yüzü de çok yorgun gibi geldi..

Bir tarak bulup saçını taramak isteğimi güç bastırdım,demeliyim..

Yüzündeki yorgunluğu ise nasıl gidereceğimi bilemedim..


Ya da bir önerim var ama burada yapılmasına izin veremezler..

Gelenlerin ona olan sevgilerini yazacakları bir ziyaret defteri iyi giderdi doğrusu..

Ancak zaten 10 dakikayla sınırlı olan ziyaret sırası ,bir de deftere yazmak isteyenlerin yoğunluğuyla iyice arapsaçına dönerdi..

Yine de bahçeye böyle bir defter konamaz mıydı acaba?

Orada daha çok bekleyebiliyoruz çünkü..

Ayakkabılarına takıldığımı da ifade etmeliyim..

Atatürk'ün çok daha zarif iskarpinleri ya da kunduraları vardı..

Bunların örneklerini Anıtkabir'de gördük hepimiz..

Kendisinin giyim kuşamda ne kadar titiz ve zevk sahibi olduğunu da biliyoruz,okuduk kaynaklarda..

O halde neden o ev ayakkabılarını tercih etmişler,anlayamadım?

Ancak söylenecek vakit yok..

Dışarıda sabırsız kalabalıklar içeri girmek için bekleşiyorlar..

Getirdiğim bir sarı ve bir beyaz gülü nereye koyacağıma karar vermeliyim..

Birini doğduğu odaya,diğerini modelinin ayakları dibine bırakıyorum..

Birer de fotoğraf çekip çıkıyorum..



Küçük bahçedeki nar ağacına da bakıp evden çıkıyoruz..

Dalları narlarla dolu..

Bu narlardan yemek O'na nasip oldu mu acaba?

Dışarıdaki çılgın kalabalık Atatürk Evi anı eşyaları almak için dükkanları doldurmuş yine.

Birer broşürle yetinip otobüsümüze doluşuyoruz..



Selanik'teki vaktimiz de doldu..

Artık dörüş yolundayız..

Yunanistan üzerinden döndüğümüz için yol üzerindeki Kavala'ya da uğrayacağız..

Sonra  akşam üzeri Türkiye'mizin sınırlarından içeri girmiş olacağız..




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder