18 Eylül 2018 Salı

İsveç Norveç Danimarka-15

Stockholm'de Son Gün

On gündür gezdiğimiz İskandinav topraklarında son günümüzdeyiz..
Uçağımız akşam üzeri kalkacak..
Yerel saatle 18.30..
Dolayısıyla dünya kadar vaktimiz var..
Haydi gezelim..

Sabah erkenden  eski şehre kadar yürüyüp geldim..
Ünlü Fotoğraf Müzesi'ne uğradım..
Tabii sabahın o saatinde henüz kapalıydı..
Binanın ve bahçedeki ilginç objenin
fotoğrafını çektim..
Sabahın ilk ışıklarıyla hareketlenen şehrin sokaklarında gezindim..
Yine bir köşe başında küçük bir müze gördüm..
İsveççe bilmediğimden  ne müzesi olduğunu anlayamasam da yaşlı ve sevimli yüzlü bir kadının adına olması ilginç olduğunu düşündürdü..
Günlerdir sokaklarda gördüğüm seçim ilanlarından biri dikkatimi çekti..
Adaylığını koyanlardan bir genç hanımın adaylık fotoğrafı..
Adının Yasemin oluşuna bakılırsa İsveç'in Müslüman kesiminden bir aday olmalı..

Kahvaltıdan sonra bu sefer kafileyle eski şehre gidip birlikte gezdik..

Önce Drottningholm Sarayı'na..
Kraliçeler sarayı olarak da biliniyor..
İlk kraliçe Katerina'dan (16.yy.) Elanora'ya(17.yy) ondan Ulrika'ya(18.yy.) sarayın bugünkü görkemine kavuşmasını sağlayanları özel bir önemle hatırlıyorlar..
Yaşadıkları dönemde sosyal hayata neler kattıkları,tablolarıyla birlikte sarayın girişinde izleyicilere sunuluyor..
Ortaçağ esintili odalardan Fransız esintili olanlara dek sayısız oda gezdik..
Hepsi dönemin en pahalı ve seçkin dekorasyon anlayışını yansıtan örneklerdi..
Benim
dikkatimi çeken bir ayrıntı şu oldu:
Saraylıların oturması için odalarda bol bol sandalye veya koltuk var..
Her odadaki başka bir zevkin veya dönemin örneği olan bu sandalyelerin bir tanesi açıkta, ziyaretçilere sergileniyor,diğerleri beyaz patiskalardan örtülere sarılmış,korunmaya alınmışlar..
Böylece hepsi birden kirlenmiyor,yıpranmıyor..
Avizelerin tavandan sarkan kordonları da birer kumaş kılıfın içine alınarak tozdan korunmuş..
Sahip olunan tarihi mirasa gerçekten sahip çıkmışlar kısacası..
Elbette zamanın veya nemin yarattığı tahribatın izlerini de
gördük..
Ancak düzenli olarak koruma amaçlı bakım yapıldığına eminiz..
Dolmabahçe Sarayı'nı gezerken gördüklerim aklıma geldiğinde bu koruma işinin yetkililerce nasıl ele alınması gerektiğini bir kez daha anladım..
Ciddi bir ödenek ve işini ciddiye alan çalışanlar ordusu gerekiyor bunun için..
Bütün İskandinav saraylarını gezerken gördüğümüz bir ayrıntı da şuydu:
Salonlardaki  güvenlik görevlileri hep genç insanlardan seçilmişti..
Genç,enerjik,işini ciddiye alan,güzel insanlar tek tip kıyafetleri ile sarayı gezen
ziyaretçileri kontrol ediyordu..
Kraliçeler sarayına gelince;
Sarayın içi kraliçelerin zevklerini yansıtır biçimde tabandan tavana süs,renk,kumaş,boya,ahşap veya mermer oymalarla tıklım tıklım..
Gerçekten saray tanımına yakışır  bir mekan oluşturulmuş..
Daha önce gezdiğimiz kral sarayının ağırbaşlı görkemi burada yoktu doğrusu
..
Gezdiğimiz salonlardan biri de kitaplıktı..
Hepsi aynı renk ve biçimde ciltlenmiş yüzlerce kitabın sıralandığı raflarla dolu bir yerdi ve pek hoştu..

Sarayın tiyatrosunun olduğu bölüme gittiğimizde salona giremedik;ama girişteki hediyelik eşya bölümünü inceledik..
Daha önce gördüğümüz kokulu sabunlar burada da vardı..
Güllüsü,vanilyalısı,lavantalısı..
Ancak leylaklısı yoktu yazık ki..
Bir kez daha o nefis kokuyu içimize çekemedik..
Tüyden kalemlerden,çeşitli baskılı kupalara,hatta kraliyet taçlarının taklitlerine dek binbir çeşit ıvır zıvır satışa sunulmuştu..
Tabii ki burada da çalışanlar tarihi kostümler giymişlerdi..

Bahçesi ise bir ayrı alem..
Dönümlerce arazide çimen çiçek,ağaç envai çeşit, öbek öbek yerleştirilmiş..
Örneğin sadece ıhlamur ağaçları için ayrı bir bölüm düzenlenmiş..
Sarayın ciddi bir ıhlamur tüketimi vardı anlaşılan..

Sarayda geçirdiğimiz vaktin bir bölümünü bahçenin güzelliğini seyretmeye ayırdık..
Havuzları,yemyeşil çimenleri,karşıda sarayın haşmeti,masmavi gökyüzünün altında enfes bir görüntü oluşturuyordu..
Bahçenin bir köşesine,yapay çağlayanın üstüne oturup bu güzelliği seyrettik..
Özel günlerde fotoğraf çekimi için bu bahçe de tercih ediliyor anlaşılan..
Düğün fotoğrafları için bir gelinle damat da buraya gelmişlerdi..

Dönümlerce uzanan yeşilliklerin arasında gezinenler,oturanlar,kutlamala
rını yapanlar..
Onları izlerken bir yandan da düşündük..

Böyle bakımlı tutmak için kimbilir ne kadar çaba sarf ediliyordur..
1580'de inşasına başlanan bu sarayın bahçesi de diğer saraylar gibi, 24 saat halkın kullanımına açıkmış..

Oradan tekrar şehre döndük,,
Belediye binasını gezmek üzere..
Ragnar Östbergin tasarımıyla 1911-1923 yıllarında inşa edilmiş..
8 milyon tuğla kullanılmış..
Rönesans etkisinin görüldüğü bu yapıda Nobel töreni zamanında ziyafet sofrası kuruluyormuş..
Duvarları kırmızı tuğlalarla örülü bu simge yapının ziyaretçisi her zaman çok..
Mesai sürerken binanın avlusunda gezinenler,her köşesinde fotoğraf çektirenler..
Hemen kanalın kıyısındaki bahçesinde ,suya inen merdivenlere oturanlar..
Biz de burada oturmayı seçenlerdendik..
Şehir halkının en beğendiği bu yapıyı biz de beğendik..
Birger Jarl adındaki şehrin kurucusu olduğuna inanılan efsanevi kişinin burada firavun lahdi modelinde bir mezarı var..
Sarı yaldızlarla pırıl pırıl boyalı..
Güneşin parlak ışıkları altında göz alıyor..
Şehrin birçok sokağına da onun adı verilmiş..

Rehberimizin bizi götüreceği son nokta,İlhan Koman'ın heykeli..
Leonardo da Vinci'nin ünlü altın oranının bir
heykel yorumu bu..
Küçük bir alana yerleştirilmiş..
Yanı başında bir kafe var..
Hemen üzerindeki küçük tepecikte de bir kilise..
Az ötesinde de sefaretler sokağı..
Farklı biçimlerde dekorasyonlarla dikkati çeken bina veya dükkan girişleri..
İsveç'in eski ve ünlü başbakanlarından Olaf Palme de unutulmamış..
Adını taşıyan bir sokaktan geçtik..
Hala çözümlenemeyen bir suikastla öldürülmüştü..

Son defa sokaklarında gezindiğimiz İsveç'e son bir bakışla hava alanına  yollanıyoruz..
İskandinav havasını yeterince soluduk..
Biraz da memleket havası alalım artık..
Özledik..





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder