Norveç'te İlk Sabah Vigeland Park'tayız
Güverteye çıkıp bir kez daha şehri tepeden izledik..
Daha doğrusu limanı..
İlk dikkatimizi çekense beyazlığı ve cesametiyle göz alan Opera Binası..
Rehberimizin verdiği bilgiye dayanarak söylemek gerekirse;
Bembeyaz Carrera mermeriyle kaplanarak yapılan bina Norveç'in saflığını temsil ediyormuş..
Ancak saflık biraz sararmış..
Sebebi iklim koşulları..
Mimar bunu öngörememiş..
Yakından bakılınca görülen bu durum can sıkmış..
Yakından bakmaya gidince görürüz artık..
Gemiden çıkıp transfer işlemlerimizi tamamladık..
Bizi bekleyen otobüsümüze binip yola koyulduk..
Norveç'te ilk durağımız Vigeland Park olacak..
Heykeltıraş Gustav Vigeland(1869-1943)tarafından tasarlanıp yapılan 213 heykelin etkileyici bir düzenle yerleştirildiği,dünyada eşi olmayan bir heykel parkı burası..
Rodin'in öğrencilerindenmiş..
Yaptığı heykelleri burada bir açık hava sergisi halinde yerleştirmiş..
Daha önceden fotoğraflarını görmüş olsak da
gözümüzle görmek çok daha etkileyici elbette..
Bizim gibi dünyanın dört bir yanından gelenlerle birlikte ağzımız açık geziyoruz..
Temanın insanın doğumdan ölüme dek geçen süredeki tüm yaşamı olduğu sergideki heykellerin ifadeleri gerçekten çok etkileyici..
Özellikle yaşlılık hallerini daha çok beğendim..
Bir de analık,babalık ve aile sevgisi konulu olanları..
Fotoğraf makinesinin düğmesine sürekli basarak neredeyse her heykelin fotoğrafını çektim..
Bu arada küçük sevimli pozlar da yakaladım..
Bazı ziyaretçiler heykellerdeki pozları taklit ederek fotoğraf çektiriyordu..
Ben de kendim için çektim o hallerini..
Parkın çıkışında Vigeland'ın çiçeklerden bir öbek içinde kendi heykeli de vardı..
Elinde çekici ve demiriyle her zamanki bol elbisesiyle bir halini taşa yontmuşlar..
Çok ünlü olan kızgın çocuk heykelini ise sürenin bitimi telaşıyla görememişim..
Elif görmüş ve fotoğraflamış..
Enteresan olan heykel değil,insanların heykele dokunarak yarattığı ışıltı..
Çocuğun eli bronz olmaktan çıkıp gümüş rengi olmuş artık..
Bir de erkek çocuk olduğuna göre malum yeri..
Fotoğrafı görünce elinizde olmadan gülüyorsunuz..
Sanıyorum bu kızgın çocuk fotoğrafları internette bol bol mevcuttur..
Parka girmeden önce bitişikteki mezarlığa bir göz atmak istemiştim..
Bizim mezarlıklarımızla arasındaki farkı göreyim diye..
(Balkan gezisinde de dikkatimi çekmişti..
Hıristiyan mezarlıkları kadar Müslüman mezarlıkları da bakımlı ve temizdi..)
Fotoğraf da aradaki farkı pek güzel gösteriyor zaten..
Her yer çimen,ağaç,çiçek..
Son derece bakımlı bir mezarlık..
Fotoğrafta olmayansa parkta görevli bir hanımın yerdeki yaprak,dal gibi kalıntıları az önce süpürüp arabasına doldurarak götürmesi..
Bizde de mezarlık süpürülüyor ama onlarda olduğu gibi sadece doğanın getirdiği çöpleri değil,
mezarlık ziyaretine gelen insanların bıraktığı çöpler var bir de..
Ziyaretçinin elini,dudağını silip hemen oracığa atıverdiği mendil,attığı sigaranın izmariti,yediği meyvanın kabukları,içtiği ayranın bardağı,gofret,bisküvi veya çikolata kağıtları..
En çok da mezarı sulamak için getirilen ve orada bırakılan 10,5,1 veya yarım litrelik plastik su kapları,deterjan veya yağ ,yoğurt kutuları..
Abartmıyorum,daha neler neler hatta..
Orada ise sükunet,saygı,temizlik ve incelikli bir sevgi gördüm sadece..
Ölüye de ölüme de saygı gösteriliyor..
Bu konuda alacağımız çok yol,edineceğimiz çok yol yordam olduğunu hayıflanarak görüyorum her seferinde..
Herkesin takıldığı bir nokta varsa,bu da benimki işte..
İlber Ortaylı'nın da söylediği gibi bizde cenaze merasimi ciddi bir revizyon istiyor..
Gömülen bir insandır ve ona gerçekten saygı göstermek gerek..
Gömüldükten sonra da bütün mezarlara aynı saygı ile bakmak elbette..
Kısacası insana saygı,yaşarken de öldükten sonra da..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder