Hamar
Akşam 20.00 civarı ulaştık..
Otelimiz şehir merkezinde..
First Hotel Victoria..
Buna sevindim..
Odalara yerleşir yerleşmez hemen çıkıp keşif turu atabiliriz..
Deniz kıyısında bir şehir Hamar..
Kelime anlamı yamaç,bayır..
Bizim gördüğümüz kadarıyla düzlük bir yer..
Burada olimpiyatlar yapılmış vaktiyle..
Olimpiyat stadının şekli de ters dönmüş bir Viking gemisine benziyormuş..
Öyle de..
Elif'le birlikte akşam yürüyüşüne çıktık..
Hemen yakındaki sahile gittik..
Hırçın dalgalar sahili dövüp duruyordu..
Oldukça serin,yağmurun çiselediği akşam üzerinde sahil,doğal olarak,bomboştu..
Oradan küçük ve şirin bir çocuk parkına uğrayıp yine küçük bir meydana geldik..
Diğerleri gibi burada da parklarla,heykellerle,çiçeklerle şehri süslemişler..
Biraz ötede modern ve büyük bir kültür merkezi ve bitişiğinde şehir kütüphanesi var..
Yanı başında sinema..
Oynayan sezon filmlerinin afişleri..
Yeni filmler kadar klasik filmlerin afişleri de asılı..
Bütün Avrupa'da olduğu gibi burada da döner kebapçı mevcut..
Yorulunca dönüp dinlenmeye karar verdik..
Sabah erken kalkıp yürüyüşe çıkar.biraz daha keşfederiz..
Öyle de yaptım..
Kahvaltı saatine kadar şehri biraz daha gezdim..
Burası da diğer şehirler gibi insanın keyifle yaşayacağı şekilde düzenlenmiş..
Parklar renk renk çiçeklerle süslü..
Ve heykellerle..
Oturma amaçlı yapılan koltuklar tasarımcı elinden çıkma..
Yerdeki rögar kapakları yine estetik inceliği yansıtacak şekilde..
Her köşede yapılan veya yapılacak gösterilerin,festivallerin afişleri..
İş ve meslek edindirme broşürleri..
Ünlü tasarımcıların isimleriyle açılmış moda dükkanları..
hemen yanı başında da el işi yerel ürünlerin satıldığı dükkanlar..
Kafamı çevirdiğim her yerde yaşadığı şehre sahip çıkan,
var olan zenginliklerini daha da öne çıkarıp,
çevre bilincini unutmadan insanca yaşama konforunu gözeten bir şehircilik anlayışını gördüm..
Eski binalar restore edilmiş,içinde oturulabilir şekilde hayata döndürülmüş..
Modern binalar da hemen ötede şehir yaşamına katılmış..
Eski ile yeni birbirini ötelememiş..
Yan yana durunca çiğ kaçmamışlar..
Şehrin en eski binası burada doğmuş,ünlü bir şarkıcıya,Kırsten Flagstad'a ait..
Evini müze yapmış,hemen yanındaki bir evi de sanat merkezi haline getirerek,o şarkıcının adına bir festival düzenlemişler..
Bunu da sürekli hale getirerek şehre değer katmışlar..
Bizim düştüğümüz,o düşüncenin,bu düşüncenin sanatçısı ayrımcılığı ile ötekileştirme hatasına düşmemişler..
İlginç bir detay da,bir sokak başında gördüğüm,gidilecek yöne yürüyerek kaç dakikada ulaşılabileceğini gösteren tabela oldu..
Çok ince bir düşünüş
doğrusu..
"İnsan yüzlü şehirler"in birinde daha
geziyoruz kısacası..
Bizdeki gibi adı var kendi yok değil ama,adı da kendi de var..
Ama tabii dikensiz gül bahçesi olmadığını da görüyoruz..
Sorunları da var..
Önemli olan insanca yaşama konforunun günlük politikalara kurban edilmeden,
kaynaklar çarçur edilmeden en akılcı şekilde kullanılması....
Kişisel beğenilere değil,
çevre ve iklim koşullarının,
yerel kültürün çağdaş çizgilerle estetik buluşmalarının yansımalarına yer verilmesi..
Umutluyum..
Bizde de olacak bir gün..
Dünyada güzel olanları gördükçe..
Yönetimlerden talep ettikçe..
Bir gün ..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder