11 Eylül 2018 Salı

İsveç Norveç Danimarka-9

Flam Dağ Treniyle Şelalelere ve Sirenlere bir Gezi


Yeşil,yemyeşil ormanlarla;pırıl pırıl göllerle,akarsularla ya da denizlerle çevrili masal ülkesi Norveç'i gezmeye devam ediyoruz..
Sıra geldi,dağ treni ile dağlara,ormanlara,akarsulara biraz daha yakından bakmaya..
Bunun için Flam Dağ Treni ile 866 metreye
çıkacağız..
16 derecelik hatırı sayılır bir eğim var..
Myrdal'a doğru 1  saatlik bir yolculuk bizi bekliyor..
Ünlü Kyosfossen Şelalesi'ni de göreceğiz..


Sabahki sağnak yağmurun daha da parlaklaştırdığı manzara eşliğinde yolculuk başladı..
Rehberimiz de bizi oyalamak için ıvır zıvır bilgilere..
Flam treni 1949'a kadar buharlı iken sonra elektrikli trene dönüştürülmüş,,
Elektrik üretimini de o ünlü Kyosfossen Şelalesi'nden sağlıyorlarmış..

1960'lardan itibaren petrol yataklarının bulunması ile ekonomisi yukarıya doğru hızlı bir tırmanışa geçen Norveç,petrol üretiminin %10'unu ülke giderlerine harcayıp geri kalanı gelecek kuşaklar için fona yatırarak değerlendiriyormuş..
Zaten 5 milyonluk küçük bir ülke olarak geleceği böylece planlamak çok da zor olmamalı..
Ama yine de takdire değer doğrusu..
 Ülkenin önemli bir geliri de balıkçılık..
Dünyanın dört bir köşesine balık gönderebilecek bir ulaşım ağı kurmuşlar..
Daha önce de yazdığım gibi,Anadolu'nun ortasında küçük bir yerleşim yerinde yaşıyoruz ve balıkçı tezgahlarında kışın Norveç'ten gelen uskumrular,somonlar satılıyor..
Nereden nereye..

Çalışanlarının durumuna gelirsek;
doğum izni 1 yılmış ve maaşın % 80'i de ödenmek üzere bu hak kadın çalışana
veriliyormuş..
2 yaşından itibaren çocuklar kreşe gönderiliyormuş ve eğitim tamamen ücretsizmiş..
Yine daha önce yazdığım gibi,6 kişinin olduğu bir yere okul açılmak zorunda,öğretmen,hem de branş öğretmeni atanmak zorunda imiş..
13 yıllık eğitimin bir bölümünde hiç sınav yokmuş..
Ancak öğrenci de bulaşıcı hastalığı olmadığı  veya önemli bir sağlık engeli olmadığı sürece okuluna devam etmek zorundaymış..
Üniversite sayısı az,bu nedenle eğitimini yurt dışında sürdürmek isteyen öğrencinin eğitim giderlerinin % 40'ını devlet karşılıyormuş..
Üniversite sınavı yok tabii ki..
Yurt dışında okuyan da çok imiş..
Ancak çalışanlardan yapılan vergi kesintileri çok yüksek imiş..
Ve 67 yaşındaki herkes emekli imiş..
Hiç çalışmasa bile maaşın % 80'i ödeniyormuş..
Çalışmayanların emekli maaşları ortalama bir ödeme üzerinden hesaplanıyormuş..

Bütün bu uygulamaların daha 1970'lerde Avrupa'nın en yoksul ülkelerinden birinde yapılıyor olması,insanı dana çok etkiliyor..

Ki şimdi artık refah ülkesinin tanımı
durumunda..
Bu arada kendisi fosil yakıt üretirken,bir yandan da diğer İskandinav ülkeleriyle anlaşmış ve 2025'te fosil yakıtı yasaklamaya karar vermişler..
Bu arada aynı kararı alan bir ülke de Hindistan imiş..
O da 2030'da fosil yakıtı yasaklayacakmış..
Bunları işitip de, yalnız ve güzel ülkemi ve garip insanımızı düşününce..
İnsanın ağlayası geliyor..



Neyseki trene bineceğimiz küçük kasabaya geldik..
300 kişinin yaşadığı küçücük bir yerleşim yeri..
Ve tabii biblo gibi..
Her köşesi pırıl pırıl..
Boyasız,sıvasız ev yok..
Sokaklar tertemiz..
Pencereler çiçek saksılarıyla süslü..
Bazıları yapma çiçek ama olsun..
Bu konuda bir yaptırım var,sanırım..
Norveç'i gezdiğimiz günler boyunca kırlardan geçtiğimiz süre zarfında da hiç yıkıntı,döküntü görmedik neredeyse..
Tek bir harabe halinde bir ahır gördüm o kadar..
Bahçe çitlerine dek her şeyde bir düzen,intizam var..
Bu bir zorunluluk olsa gerek,diye düşünüyorum..
Yaşama kültürü olması gerektiği kadar..
İnsanın gezdiği yörenin baştan başa güzel olması ne güzel..
Hele bu kendi ülkesi olursa..
İftiharla dolaşır yeryüzünde..
Darısı canım Türkiyem'in başına..

Trene bizim gibi bu güzellikleri görmeye gelenlerle birlikte doluştuk..
Sanırım yerli halk da..
Bayır yukardaki  köylerde oturanlar da var elbette..
Zaten yola çıktıktan sonra birkaç istasyonda durduk..
Yerel halktan inenler,binenler oldu..
Sağımız solumuz dağlardan  gürleyerek akan şelaleler,yemyeşil çayırlar,bayram  şekeri gibi küçük,parlak sarı,kırmızı veya yeşil renklere boyanmış evler ve hemen bunların bitiminden başlayarak ormanın koyu yeşili,daha yüksekte ise yalçın kayalar..
 Manzara resmi çalışan ressamın hayal gücüyle yaptığı resmin gerçeğinin içinde ilerliyoruz..

Her gördüğümüz şelaleye hayret sesleri eşliğinde flaş patlatarak..
Sonra Kyosfossen Şelalesi'ne geldik..
Tren burada 5 dakikalığına duruyor..
Platforma inip şelalenin haşmetine ağzımız açık bakarken,şelalenin olağanüstü akışına bir gösteri de eşlik ediyor..
Etkileyici bir Kelt müziği eşliğinde bir şarkının melodileri alanı dolduruyor..
Sonra da hemen önümüzdeki kayalıkların üzerinde kırmızı elbise giymiş bir peri dans ediyor,az sonra o kayboluyor,onun hemen arkasındaki kayalığın üzerinde başka bir peri dansa başlıyor..

Hemen ardından o da gözden kayboluyor,şelalenin hemen kenarında başka bir peri elbisesinin eteklerini uçuşturarak dansını sürdürüyor..
Biz tren dolusu yolcu da büyülenmiş gibi izliyoruz..
Gerçi daha önce gezi belgeselinde izlemiştim..
Bale öğrencilerinin bir performans gösterisi bu..
Tren yolculuğunun etkisini daha da arttırmak için özel olarak müzik ve dansın iç içe hazırlandığı bir gösteri..
Üstelik bu her tren seferi için iki kez tekrarlanıyor..
Myrdal'a kadar,yani son istasyona kadar gidip,beş dakika durduktan sonra aşağı inerken aynı şelalede tekrar duracağız..

Periler yine dansa başlayacak,aynı müzik eşliğinde..
Bunun sabahtan akşama kadar,haftanın her günü aynı koreografiyle yapılmasını,hele de sık sık yağmur yağdığını,havanın burada epeyce serin olduğunu da  düşününce,5 dakikalık gösterinin zorluğu iyice ortaya çıkıyor..
Bu perilerin bale öğrencisi kızlar değil,peri kılığına girmiş delikanlılar olduğu da..
Akşama kadar o suyun içinde dans etmek seyirciye güzellik ama oyuncuya ıstırap doğrusu..
Burada bir ıvır zıvır bilgi daha ekleyeyim..
Bu perilere siren deniyor,İskandinavya'daki karşılığı da Huldra imiş..
Bizde de Foça kıyılarında siren kayalıkları var..
Keşke bizde de aynısı yapılsa ne hoşluk olur doğrusu,diye düşünmüyor da değilim..
Dönüşte trenimize bizimle birlikte Hintliler de doluştu..
Trenin havası da anında değişti ..
Hindistan'a gitmiş gibi olduk..
Bütün vagonu baharat kokusu kapladı..
Yemek saatleriymiş galiba..
Ellerinde yemek tabaklarıyla gelip,yemeklerini yedikten sonra koku daha da yoğunlaştı tabii..
Dolayısıyla manzaranın tadını pek çıkaramadık doğrusu..
Sonunda istasyona geldik..
Bizi bekleyen otobüsümüze doluştuk..
Hamar'a doğru yola koyulduk..
Yağmur da tekrar başladı..
İyice yorulmuşuz anlaşılan..
Hepimize rehavet çöktüğünü,gözlerimizin kapandığını gören rehberimiz ıvır zıvır bilgiler anlatmayı bırakıp,bize Kelt şarkıları dinletti..
Doğrusu yolculuğun en keyifli anlarından biriydi..
Şarkılar o manzarayla o kadar uyumluydu ki..
Gözler yarı kapalı ama kulaklar sonuna kadar açık ve de ağzımız kulaklarımızda dinledik..







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder